30 Nisan 2009

zevk meselesi:)

Şu bir iki gün içinde kitaptır, filmdir bir şeyler yazmaya çalıştım ve gördümki herkesin düşünceleri farklı. Kimin neyi sevdiğini, sevmediğini görmek hoşuma gitti doğrusu. Bu yüzden izlediğim filmlerden bahsetmeye devam edeceğim bir süre, suyunu çıkarmamak için özen göstereceğim, söz;)

Fikir alış verişinin bu kadar güzel olabileceğini blog yazmaya başladıktan sonra daha iyi anladım. Bu yüzden fikirlerini yazan arkadaşlara kocamanından bir TEŞEKKÜR etmek geldi içimden. İş yerinden yükleyebilsem, size mis kokulu güller armağan etmek isterdim resim aracılığıyla, siz pembiş pembiş güller olduğunu varsayın, şimdilik idare ediverin:)

Bugün Perşembe, bu haftanın son iş günü. Bu yüzden hücrelerimin her birinde pozitif enerjiyi hissedebiliyorum:)


* * * Başka bir konu * * *


Şu günlerde radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde aynı şeyi duymaktan bıkkınlık geldi. İnsanları paranoyak yapma yolunda başarılı adımlarla ilerliyorlar. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır, şu grip mevzusu. Krizin üstüne tuz biber oldu. Kasti yapılmadığına dair şüphelerim var ya neyse. Bu sabah radyoda duyduğuma göre Meksika'dan gelen bir vatandaşı bize yakın sayılan bir hastaneye almışlar ve tahliller temiz çıkmış. Adamı eve göndermişler. Bir kaç saat sonra fenalaşınca tekrar hastaneye gitmiş ve yanlış teşhis konulduğu ortaya çıkmış(!!!) Adam meğerse bu yeni çıkan virüsün taşıyıcısıymış! Söyleyecek söz bulamıyorum! O yanlış teşhis koyan doktorlara, laborantlara, bilmem nelere bir iki çift lafım var ama hadi içimde kalsın. Pandemi pandemi diye ödünüz ağzınızda madem daha dikkatli olun dimi.

Hepinize sağlık dolu güzel günler diliyorum!!!

29 Nisan 2009

izliyorum



Yağmurlu günler devam ediyor, hava sıcaklığı iyice düştü. Bir de bu aralar moralim çok bozuluyor bazı şeylere. Adam yerine koyulmadığımı düşünüyorum. Benimle bir ilgisinin olmadığını bilsemde canımı sıkan şeyler dönüyor etrafımda. İnsan üzülüyor haliyle. Sağlık olsun diyeceğim ama... inşallah sağlık olur.

Ne zamandır çektiğim fotoğrafları da yükleyemiyordum bilgisayarıma. Bu da ayrıyeten sinir bozucu bir durum. Dün kudurmama ramak kalmıştı neyseki Aşkım yetişti imdadıma. Vakit çok geçtiği için bloga yükleyemedim artık. İlerleyen günlerde fırsat bulursam onu da hallederim. Şimdilik dün akşam izlediğim - tam bir fiyasko diye adlandırdığım - Issız adam'dan bahsedeyim bari biraz. Filmi beğenmiş olanlar okumasa da olur bu anlamsız yazımı.

Böyle sıkıntılı bir ruh halinin üstüne bu "Issız adam" hiç ama hiç gitmedi. Reklamı iyi yapılmış bir film sadece. Çağan Irmak imzalı ne kadar film varsa listemin sonlarına almaya karar verdim. Bak yinede gaddar davranıp tamamiyle silmiyorum. Sadece listemin üst sıralarını haketmiyor.

Ne diyordum. Evet bu film tam bir hayal kırıklığıydı benim için, ne bekliyordum ben de bilmiyorum. Filmin ilk yarısını sancılı bir şekilde, böğğğ diye diye zor zar bitirdim. Dayanamayacaktım kapatacaktım ama huyum kurusun bir filmi yarıda bırakmayı hiç sevmiyorum, ne kadar karın ağrısı yapsada sonuna kadar bir seferde izlemem lazım. Hadi buna da bir şans verdim ve EN AZINDAN klişe bir sonla bitmediği için, kıyısından köşesinden biraz olsun kurtarmış paçayı dicem ama 110 dakikalık bir fiyasko son 5 dakikayla nasıl kurtarılabilir ki?

Çağan bey bir farklılık mı yaratmak istemiş ne, bi tuhaf efektler de katmış filme. Zaten karekterler yeterince tuhaf efektler katıyordu fazlasına ne gerek vardı? Öff daha anlatacak çok şey var da, insaflı davranıp yerden yere vurmak istemiyorum şimdi. Zaten canım sıkkın.

Bir de bu filmdeki Alper karekterinde fazlasıyla parazit dolaşıyor yer yüzünde, hepsi tekme tokatlık!

Biri beni durdursun artık...

28 Nisan 2009

Vicdan - Bir Erden Kıral filmi

Diyorum ya son zamanlarda seyredemediğim ne kadar Türk yapımı film varsa izlemek istiyorum.
Liste hazırladım kendime, bayağı uzun bir liste oldu. Sırayla izleyeceğim hepsini. İyi veya kötü. Zaten nasıl olduğunu izlemeden bilemem ki.
Bir huyum vardır, asla gidip izleyeceğim film hakkında yazılan yorumları okumam. Önce kendim görüp bir fikir yürütmek isterim daha sonra başkalarının görüşlerini alırım. Arada dağlar kadar fark olur çoğu zaman. Bu filmde de olduğu gibi. Türk yapımı filmlerden Oscar'lık bir performans beklemiyorum. Bekleyemiyorum malesef ama Vicdan'ın konusu beni etkilemedi değil.
Filmin adı Vicdan ya, önce anlayamadım bu bahsi geçen kimin vicdanı diye.
Karısını aldatanın mı? En yakın arkadaşının kocasıyla yatanın mı? En yakın arkadaşının sevgilisini ayartıp evlenenin mi? Bir kıza sahip olup ona ümit verip ve sonra gidip onun en yakın arkadaşıyla evlenenin mi? Karısını öldürenin mi? Ya da en yakın arkadaşının ölümüne sebep olanın mı? vs.
Biraz karışık oldu biliyorum ama bu kadar çok olasılık var bu "Vicdan"la ilgili ve bu vicdan bu şıkların sadece birinde saklı bence.
Tek eleştirim, görüntüler keşke o kadar karanlık olmasaymış.
İki yakın arkadaşa lez yakıştırmaları yapılmış. Cık.cık.cık! Çok ayıp! Bayanların arkadaşlığı erkeklerinkisinden farklı. Hem burada vicdan söz konusu. Ondan o sarılıp öpmeler. Lütfen:)

Siyah Süt - Elif Şafak


Bu aralar herkes Elif Şafak'ın Aşk adlı kitabını okurken ben gündemi geriden geriden takip etmeye devam ediyorum. Takip etmeye çalışıyorum ya, bu da önemli.

Elif Şafak Siyah Süt adlı kitabı hakkında "bu kitap okunur okunmaz unutulmak için yazıldı" diye bir şeyler söylemiş. Henüz kitabı bitirmedim (Elif hanım hamileliğin son haftalarını yaşıyor).


O cümleyi yazarken ne düşündüğünü bilemiyorum henüz ama şu ana kadar olan izlenimlerim "evet bu kitap gerçekten unutulmalı" hatta madem unutacağız öyleyse okumaya da gerek yok doğrultusunda. Hangi ruh halindeyken okumak doğru olur bilemiyorum. Belki kitabın sonlarına doğru düşüncelerim değişir.

Elif Şafak'ın daha önce hiç bir kitabını okumadım, bu yüzden önceki yazılarıyla kıyaslayamayacağım. Bu kitapta dikkatimi çeken şey farklı bir dille anlatmış olması, resimlere yer vermesi. Beynindeki sesler korosu sayesinde bin bir türlü çelişkiler yaşıyor iç dünyasında. Bu aslında hepimizin yaşadığı bir olay. Hangi iç sesimiz baskın oluyorsa o doğrultuda ilerliyoruz yaşamımızda. Ama ben bu kitap'ta kendime dair hiç birşey bulamıyorum. Bu yüzden midir nedendir kasvet bastı beni okurken. Bir yandan kariyer, diğer taraftan annelik, öbür taraftan başarılı kadınlar, kariyer sahibi anneler, kadın yazarlar falan diye düşünürken sıkıntı bastı beni.

Annemin şu sözleri yankılanıyor sürekli kulağımda: "çocuk ta yapmıyorsun kariyer de, bari birini yap!" - oldu sultanım, emredersin! diyorum ne diyim. Ayyy dahasını hiç anlatmayayım... tüylerim diken diken oluyor. Neyse konu biraz kaydı gitti değişik yerlere vardı.

Umarım Aşk adlı kitabı daha iç açıcıdır. Ne demekse bu şimdi.

27 Nisan 2009

Pek bi keyiflendim


Ne zamandır izlemek istediğim filmlerin arasında Aşk tutulması da vardı. İlk bunu izlemek nasip oldu bu akşam. Ben ne diye beklemişim bugüne kadar acep? Moralim de bir mayhoştu bu film tam zamanında pek iyi geldi bünyeme yahu. Kuruldum koltuğuma bir başıma izledim her şeyi unutup. Dört dörtlükmüş gibi anlatıyorum ama ihtiyacım varmış hakketten böyle bir senaryoya. Hiç yabancı gelmedi zaten bu takım Aşkı ve Aşk hikayesi;)
Film seyretmeye susamış vaziyetteyim bu aralar. Bu terapiyi sık sık uygulamam lazım kendime. Sırada daha çoook film var. Hazır yağmurlu günler de başlamışken tam sırası;)


Cumartesi akşamı Mahsun Kırmızıgül'ün Güneşi Gördüm filmine gitmiştik hep beraber. Ben biraz ön yargılıydım şimdi kalkıp duygu sömrüsü yapacak, içimi bayacak diye ama pişman olmadım gidip gördüğüme. Hepimizin bildiği acı gerçeklerden bahsediyor. Bence artık şarkı türkü söylemeyip sinema sektöründe ilerlese de olur. Eleştirilecek bir yanını görmedim. Hem ben filmleri eleştirmek için değil görmüş olmak için izliyorum:)

Beyaz Meleği henüz izleyemedim. O da listemde ama bu defa yalnız izlesem iyi olacak galiba. Kasım kasım kasıldım ayol ağlamayayım diye. Nefret ediyorum sulu gözlülüğümden.

Yabancı filmleri takip etmesi kolay da, Türk filmlerini izlemesi zor oluyor buralarda, her filmi görmek istiyorum, ben de yorumumu yapmak istiyorum yahu.

Anlatmak istediğim çok şey var, pek bir doldum taştım. Bakalım neler yumurtlayacağım önümüzdeki günlerde:)

Sevgiyle kalın dostlarım!

yağmur

*
**
***


Güzel bir haftasonu sonrası yağmurlu bir haftaya başladık.

Varsın yağsın yağmur. Yağmışken kimin ne sıkıntısı varsa alıp götürse bari...


***
**
*

23 Nisan 2009

Bol fotoğraflı Amsterdam gezisi

Hollanda maceramızın 3. ve son Bölümü


Amsterdam'da gezdim diyebilmek için turistik kanal turu yapmak şart. Panoramik bir şekilde "kanal otobüsleriyle" gayet güzel geziyor ve görüyorsunuz bu şehri. Tipik yapıları ve kanalların üzerine kurulmuş gecekondularıyla ilgi çekiciydi.

Bu deniz otobüsleri ve taksileri aynı zamanda ulaşım aracı olarak kullanılıyor, sadece turistik geziler için değil. En çok ilgimi çeken de trafik lambaları ve aynaları oldu. Sistem karada değil aynı zamanda kanallar üzerinde de harika bir şekilde kurulmuş.

En iyisi mi ben susayım fotoğraflar konuşsun:


Not: Fotoğrafların büyük halleri için üzerlerine bir tık, benden söylemesi;)


Kanal otobüsü diye adlandırdıklım yukarıdakiler
Hollanda ineği göremedim ama... :)

Evlerde koridorlar, merdivenler çok dar olduğu için, taşınırken pencereler kullanılıyormuş
Yukarıda görünen yapı Nemo adında bir müze

köprüler, köprüler, köprüler...
işte bunlar da bahçeli mahçeli yasal olmayan gecekondular
gecekondu ama aralarında lüks olanları bile var... nasıl iştir anlamadım
gecekondular...

Havanın güzel olması işte böyle görüntülere sebep oldu... Bir gecekondu ve 'balkonunda' kitap okuyan yaşlı adam (yukarıdaki fotoğrafta)








Gezdik, Gördük, Paylaştık:)

Mutlu çocuklar

Bugün 23 Nisan ya, çocukların en mutlu olması gereken gün. Umarım büyüklerin dünyasına adım atmadan önce, çocukluklarını doyasıya yaşayarak mutlu olur geleceğimizin evlatları.

~ ~ ~

Az önce okuduğum bir yazı Bugün'e nasıl da hitab ediyor. Yapılan bir araştırmaya göre en mutlu çocuklar Hollanda'da yaşıyormuş. Hazır Hollanda'ya gidip gelmişken, oranın insanlarını gözlemleyebilmişken ve bugün 23 Nisan olmuşken, keşke yeryüzündeki bütün çocuklar Hollandalı çocuklar kadar şanslı olsa diye geçirdim içimden. 29 ülkenin hiç değilse 29. sunun bile Türkiye olmaması içimi burktu (şaşılacak bir durum olmadığını bilsem de, içimden yinede bir "keşke" diye geçirdim):

Avrupa’da yapılan bir araştırma, en mutlu çocukların Hollanda’da yaşadığını gösterdi.

İngiltere’deki York Üniversitesinin 29 Avrupa ülkesinde çocuk ölümleri, obezite ve yoksulluk gibi 43 kriteri göz önüne alarak yaptığı araştırmanın sonucuna göre, Avrupa’nın en mutlu çocukları Hollanda’da yaşıyor.

Araştırmada, 19 yaşın altındakileri kapsarken, Hollanda tüm kategorilerden en yüksek puanı aldı.

Hollanda’yı, kazalarda çocuk ölümlerinin az görüldüğü, gençlerde alkol, sigara kullanımı ve erken cinsel ilişki gibi riskli davranışların daha seyrek olduğu İskandinav ülkeleri izledi.

"Çocukların mutluluk seviyesine" göre ülkelerin listesi şöyle:


1 - Hollanda

2 - İsveç

3 - Norveç

4 - İzlanda

5 - Finlandiya

6 - Danimarka

7 - Slovenya

8 - Almanya

9 - İrlanda

10 - Lüksemburg

11 - Avusturya

12 - Kıbrıs Rum kesimi

13 - İspanya

14 - Belçika

15 - Fransa

16 - Çek Cumhuriyeti

17 - Slovakya

18 - Estonya

19 - İtalya

20 - Polonya

21 - Portekiz

22 - Macaristan

23 - Yunanistan

24 - İngiltere

25 - Romanya

26 - Bulgaristan

27 - Letonya

28 - Litvanya

29 - Malta


Kaynak: RealAge

21 Nisan 2009

paylaşacak çok şey var aslında

Bloguma eklemek, paylaşmak istediğim bir yığın şey birikti. Gelin görün ki havalar çok güzel. Hiç bir güç beni evde bilgisayarın başına oturtamıyor. En fazla iş yerinden not düşüyorum böyle.

Evde olunca sık sık balkonumda oturuyorum.

Birşeyler içerken birşeyler okuyorum.

Dün akşam gök gürledi, şimşekler çaktı ama ben eve girmek istemedim.

Tam bir yaz yağmuru vardı.

Yağmur sesiyle dinlendim.

Çiçeklerim büyüyor, mutlu oluyorum!

Bu aralar her fırsatta fotoğraf çekmeye çalışıyorum.
Galiba çözeceğim ben bu işi:)

Güneşin üzerimdeki etkisini hissediyorum.

Çok güzel bir yaz olsun istiyorum!

Çok istiyorum!!!

20 Nisan 2009

Bugün...

...sadece yarım gün çalışacak olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum!

Her daim göz önünde bulundurduğum notlarım var:

"pozitif ol, pozitif düşün!!! karamsar olma!"

sonra

düşüncelerimi test ettim - pozitif çıktılar:)

bir de şu var:

"Bol su içmeyi unutma!!!!"

inanın - unutmuyorum:)

Mutlu bir hafta sizinle olsun!!!

16 Nisan 2009

Amsterdam sokakları

Hollanda maceramızın 2. Bölümü
Cumartesi günü gezmek için evden anca çıkabildik. Kalabalık olunca hazırlanma süresi uzuyor haliyle. Saat 1 sularında arabayla Amsterdam'a geldik ve ilk olarak ne kadar çabuk park yeri bulduğumuza şaşırdık. Hem de şehrin göbeğinde, o saatte. Zürih'te böyle birşey imkansız. Tabi her şeyin bir sebebi var:
1. si park fiyatları çok uçuk
2. si Hollandalı'ların en önemli ulaşım aracı bisikletler.
Sağımız solumuz önümüz arkamız bisiklet(li)lerle doluydu. Hepsi aynı stilde. Ve her telden insan bisiklet üzerindeydi. Yaşlısı genci. Şık bir bayan veya takım elbiseli adamlar. Punk'cısı bilmem nesi. Önünde sepet, ardında kasa olanlar. Kocaman şeyleri bile bisikletle taşıdıklarını gördük. Herkesin bisikleti tarzına göreydi sanki. O kadar bisiklet görünce hepimiz pek bir heveslendik. "Baba bana yeni bisiklet alalım" dedi yeğen, yeni bisikleti varken, o derece yani. Dümdüz ülke, bisiklet kullanması zor değil tabi, gelsinler bakalım İstanbula'da o tepelerden nasıl vın vın geçecekler bi göreyim:)) Şaka bir yana, yollar muhteşem. Yayalar için ayrı, bisiklet sürücüleri için ayrı kaldırım yapmış adamlar. Ailecek taktir ettik.
Önce biraz ortamı tanımak için dolaştık sokaklarda. Hava güzel olduğundan mıydı nedendi bilmiyorum ama çok kalabalıktı ve her çeşit insan vardı.
Bazı sokaklar vardı ki pek hayırlı sayılmazdı. Biz birine denk geldik, bol bol CoffeeShop'lar, ilginç müzeler falan vardı. Sex'in ne gibi bir müzesi olabilir anlamış değilim ama vardı. CoffeeShop'lar da bildiğimiz gibi değil, resmen ot alışverişi için düşünülmüş yerler. Önlerinden geçerken bile kafayı bulacaktık az kalsın. Evde yetiştirmek yasal olarak yasakmış, yetiştirenleri de elektrik faturalarından buluyorlarmış. Yanında 5 grama kadar taşımanın bir sakıncası yokmuş yine yasal olarak. Ne tuhaf adamlar şu Hollandalılar. Beni bu ot kısmı pek ilgilnedirmiyor tabi ama İsviçre'de sorun olduğundan merak ettik öğrendik. Genel kültürümüzü geliştirdik:)
Neyse ki başımıza taş yağmadan hızlı adımlarla geçtik o sokağı. Gündüz korkulacak birşeyi yok ama geceleri oradan geçtiğimi düşünemiyorum.
Daha sonra kanal gezisine çıktık. En güzel kareleri kanal gezisinde yakaladım, kanımca. Onları bir sonraki yazıma saklıyorum.
Fotoğrafların büyük hallerini görmek için üzerine tık tık:)



Bu kanal gezisinden bir kare. Çok hoşuma gitti. Sizce o adam orada ne yapıyor?:)
Gördüğüm tek laleler bunlardı sanırım (hayal kırıklığı), hatıra/hediye niyetine tahtadan yapılmış.
Bizim tayfa ne yapsak diye düşünürken - bisikletlere dikkat;)
Tipik hollanda ayakkabı/terlikleri daha doğrusu takunyaları. Başka adı var mı bilmiyorum ki.
Bu fotoğrafa dikkat - karşıda görünen bir bisiklet oto parkı. En az üç katlı ve bu sadece bir bölümü. Asıl park sorunu burada yaşanıyor sanırım:)
Her yere park edilebiliyor bisikletler - cezası olmadığından kaynaklanıyor olabilir mi acaba:)
Hollandalı sarı taksi ve esmer taksi şoförü;)
Bunlar her zaman mı var şehrin göbeğinde bilmiyorum, paskalya dolayısıyle kurulmuş olabilir.
Nergislerle süslenmiş kafeler, kafelerle süslenmiş sokaklar...


Tatlı mı tatlı pembiş bisiklet. Fotoğrafını çekerken sahibi geldi. O da en az bu bisiklet kadar şirindi.



Fotoğraflar: Zeynep A.

...



Sayende öğrendik Ata'm


Daha öğrenecek çok şeyimiz var!
Unutmadık, unutmayız
Yolundayız


15 Nisan 2009

Amersfoort - Hollanda

Hollanda maceramızın 1. Bölümü
Hollanda'da sadece 2 gece kalmamıza rağmen çok şey gördük ve öğrendik. Ben elimde makine adım başı güzel kareler yakalamanın peşindeydim. Hiç fotoğraf çekemedim diye üzülürken bir bakmışım 300'ün üzerinde fotoğraf çekmişim. Biliyorum abartmışım. 2 günde bunu nasıl başardım ben de anlamadım ama aralarında paylaşmak istediğim bir hayli fotoğraf var. Seçmekte çok zorlandım. Sizlere eksik birşey sunmayayım diye özenle seçtim ve hepsi aynı anda fazla gelebilir diye taksit taksit anlatmayı uygun gördüm.
İlk gün 8 saatlik araba yolculuğundan sonra sarhoş gibi olduk. Biraz dinlendikten sonra akşam üstü teyzemlerin kaldığı köyde dolaştık, çevreyi tanıyalım dedik. Amersfoort'a bağlı şirin bir yer. Sessiz, sakin.
Sokaklarda yürürken dikkatimizi ilk çeken şey binaların genelde 2 en fazla 3 katlı ve bitişik olmasıydı. Daha sonra bunların ev mi yoksa iş yeri mi olduklarını düşündük. Evmiş meğerse önünden geçtiklerimiz. Miş diyorum çünkü Hollandalılarda perde kültürü yok, en fazla jaluzi kullanılıyor. Panjur denen bir şey de yok. Gece yatmadan önce "panjurları kapatalım mı" dedik "o ne?" diye sordular, gülmemek için zor tuttum kendimi. Ama haklılar, olmayan birşeyi nerden bilsinler ki?
Perde veya panjur niyetine çeşitli çeşitli jaluzi kullanılıyor akşamları. Bu kadar. Kullanmayanların ise evleri mağaza vitrini gibi, naklen yayın. Hal böyle olunca gözümüz evlerin içine kaydı ve bu defa da Hollandalıların yemek sonrası mutfakta uzun saatler oturup sohbet etmeye bayıldıklarını anlamış olduk. Uzun saatler olduğunu biliyoruz çünkü aynı yoldan bir kaç saat içinde bir kaç defa geçmek zorunda kaldık:) Ayrıca Hollanda deyince akla gelen diğer önemli şey yolların, her yerin düz olması. Düpedüz düm düz işte:) Hatta bir ara otobanda navigasyonumuz deniz seviyesinin 10 metre altında olduğumuzu bile gösterdi. İnsan bir tuhaf oluyor. Ürperiyor. Ben ki denizin 2 metre dibine bile dalamayan biri olarak 10 metre altında olduğumu düşününce psikolojim bozulur gibi oldu. Neyse ki çabuk atlattım o düşünceleri.
Bu sebepten dolayı her yerde kanallar varmış. Her evin önünde, yakınında, ardında, yol kenarlarında. Benim jeton sonraları düştü tabi ama düştü:)

Yollarda bir sürü inek, koyun, at görmek mümkün. Öyle çoklar ki. Muhteşem bir şekilde yayılmışlar otlanıyorlardı. Hiç inek görmemiş gibi tipik etine buduna dolgun, bodur hollanda ineği aradı gözlerim. Ama göremedim.

Şimdilik bu kadar. Devamı çok yakında;)

NOT: Fotoğrafların büyük hallerini görmek için üzerini tıklayıp dilediğinizce inceleyebilirsiniz:)


Fotoğraflar: Zeynep A.

Döndüm ben ama...


Fotoğraflar henüz hazır değil
~~~
Fırına verdim
pişiyorlar
~~~
En kısa zamanda anılarımı paylaşmak için tekrar burada olacağım
~~~
Bu arada her ne kadar yorucu geçmiş olsa da yolculuğumuz, bu kaçamak ruhuma çok iyi geldi.
Zihnim dinlendi.
Kendimi yukarıdaki fotoğraf gibi hissediyorum.
Sakinim.




Fotoğraf: Zeynep A. - Hollandalı ördekler

8 Nisan 2009

kısa kısa



Bugün biraz şu bir kaç gün içerisinde öğrendiğim, gördüğüm, yaşadığım, planladığım konulardan bahsedeyim:

Yaklaşık 1 haftadır gözlerimde problem vardı (yine), ekrana bakamıyordum hemen sulanıp kızarmaya başlıyordu, daha sonra da yanıyordu. Lensleri çıkarıp gözlük taktım bir işe yarar belki diye o da kâr etmedi. Ben de bilgisayar başında çalıştığım için dayanamadım dün bugün evde kaldım. Sabah doktora göründüm "aşırı kuruluktan" dedi. Bir haftadır gözlük takıyorum, gözlerim dinlensin diye, meğer lensle bir ilgisi yokmuş, hatta "çalışırken lens kullan, gözü daha iyi korur" dedi. Bir damla bir de krem şeklinde antibiyotik verdi. Neyse bunlar ufak şeyler arada olacak tabi.

Yukarıda görmüş olduğunuz tatlı bey efendi JeyJey. Arkadaşımın oğlu:) Pazar günü tanıştım onunla. Çok tatlı ve sakin, görüldüğü üzere de keyfine düşkün, güneşi görünce mayıştı.

Bu arada saçlarla ilgili ilginç birşey öğrendim. Ben sık sık burada bahsettiğim hindistan cevizi yağını kullanırım. Cumartesi günü kuaförlük yapan bir arkadaşımın yanında saçlarımdan bahsediyordum. Benim saçlarım iri dalgalıydı, uzadıkça düzleşmeye başladı, heralde ağırlaştılar diyordum. Uçlarının kuruluğundan ve önlem olarak hindistan cevizi yağı kullandığımdan bahsettim. Arkadaş durdu, derin düşüncelere daldı bir an bense birşeylerden bahsetmeye devam ediyordum ve "hindistan cevizi yağı saçları düzleştiriyor" dedi birden. Okulda öğrenmiştik bunu diye anlattı, bu sanırım uzun soluklu kullanmalarda gerçekleşiyor. Ben de saçlarımı ütüyle düzleştirirken bu yağı, dalgalı olmasını istediğim zamanlarda da saç köpüğü kullanmaya karar verdim:)

Ve son olarak Hollanda'ya gitme planlarımız var. Kısa süreli bir yolculuk olacak. Cuma gidip Pazar döneceğiz kısmet olursa. Hem eşimin teyzesini ziyarete, hem Amsterdam'ı görmeye gideceğiz. Umarım laleler açmıştır ve bol bol gezme imkanı buluruz. Havanın güzel olmasını ve güzel karelerle dönmeyi ümit ediyorum. Bir süre yazılara ara vereceğim. En geç Pazartesi görüşmek üzere!!!


Bu beyaz gülleri beni takip eden tüm arkadaşlara armağan ediyorum

iyiki varsınız

içimden geldi

:)

5 Nisan 2009

Balkonumda çiçekler açacak

Hafta sonu iyi geçti diyebilirim, planladığım şeylerin bir kısmını yapabildim ve çok mutluyum.


Cumartesi ilk işimiz 2 x 4 metre çapında yeşil balkon halısı, 18 minik sardunya, 3 saksı (2 önceden vardı), 80 litre sardunya toprağı ve 1 litre sardunya gübresi almak oldu.


Bunları eve taşıdık ve başladık düzenlemelere.


Kışın balkonu utanmasak çöp niyetine kullanacağız neredeyse. İlk baharın gelmesi ve balkon "güzelleştirme operasyonu" nedeniyle kalan çöplerden de kurtulmuş olduk.





İlk işimiz balkonu boşaltıp süpürmekle başladı. Burada sağolsun koci epey yardımcı oldu. Sinir olduğum nesne de ilk karede bulunuyor. 8 metrekarecik balkonumuzun 1 metrekaresini bu sevmediğim şey kaplıyor. Başka alternatif yok, bunsuz da olmuyor ya neyse.Önce halımızı serdik. Tabi ilk olarak çiçekleri yerleştirmek daha mantıklı olacaktı ama ben nasıl duracak diye meraktan çatladığım için önce halı geldi. Sonrasında taktım eldivenleri koyuldum yavru sardunyalarımı saksılara yerleştirmeye. Her birine bir açmış olanından yerleştirdim ki henüz çiçek açmamış olanlara uğur getirsin, onlar da çabuk açsın diye:) Bu arada bu kısmı annemle yapacaktım ama ben sabırsız olduğum için kendim geçtim başına.

Cumartesi çoğu şey halloldu. Sadece bir kaç balkon aksesuarı kaldı. Onları da tamamladım mı gül gibi olacak balkonum. İş dönüşü balkonda keyif çatmak için sabırsızlanıyor olacağım. Hele çiçeklerim de bir büyüdümü tamamdır...


Bu sabah uyandığımızda hava müthişti. Çok güneşli değildi fakat yaklaşık 21 derece sıcaklığındaydı. Dedim fırsat bu fırsat. Hazır balkonum da güzelleşmişken mutlaka balkonda kahvaltı sefası yapmamız lazım dedim. Şu anda balkonumun bitmiş hali bu, ama dediğim gibi daha farklı aksesuarlar kullanarak tamamlamam lazım.
Balkon güzellerim büyüdükten sonra fotoğraflarını tekrar paylaşacağım. Şu anda minicikler.

3 Nisan 2009

alış-veriş listesi

Dün akşam mutfağa girdim ve bir kaç değişiklik yapılması gerektiğine karar verdim. Dolaplara sığmayan eşyalarım için çözümler aradım. Bazı şeylerin yerlerini değiştirdim, mesela mikrodalga fırın gibi. Kaldırılması gereken onca çanak çömlek var fazlalık yapan. Daha sonra dolapların içindeki rafların ölçülerini aldım. Her şeyi üst üste bindirmekten bıktım. Birşey alırken zor oluyor. Mutfak zaten kutu gibi, en fazla dolapların içini daha pratik bir hale sokabilirim. Şu memlekette geniş mutfak kültürü yok, ona da ayrı gıcığım zaten.

Bu yaz beni evde en çok sevindiren balkonumdaki değişiklikler olacak galiba. Biraz daha katlanılır hale getirmem gerekiyor orayı. Nefret ettiğim manzarayı çiçeklerle kapatmayı düşünüyorum ki en azından otururken gözüme çiçek görünsün.

2 adet balkon saksısı var hâlihazırda buna 3 tane daha eklenecek, şu ince uzunlar var ya hani, işte onlardan. Halı için bir ölçü de balkonda aldım. Çiçekleri aldıktan sonra anneciğimle saksılara yerleştireceğiz. Bu konuda çok beceriksizim. Geçen sene maydanoz, fesleğen ve cherry domates dikeyim dedim de... Sonuç içler acısıydı, çünkü sonuç yoktu:) ziyan ettim hepsini, öyle sıkı ekmişim ki tohumları, hiç çıkmadılar! Ben tabi bütün yaz bekledim ha şimdi çıkacaklar diye. En azından cherryleri kayınvalideme verdim de onlar ucuz kurtuldu:)

Neyse en güzeli dediğim gibi etrafı bakımı kolay çiçeklerle donatmak. Yaz aylarında hava güzelse bayılırız balkonda yapılan pazar kahvaltılarına veya iş sonrası akşam sefalarına.

Yani demem o ki elimde bir listeyle dolaşacağım yarın. Çok heyecanlı ve mutluyum. Ben de böyle şeylere seviniyorum işte, evcimen miyim neyim:)

Balkondaki işler tamamlanınca "öncesi ve sonrası" fotoğraflarını da paylaşabilirim (belki).

Hepinize mutlu, umutlu bir hafta sonu diliyorum.

2 Nisan 2009

Arşiv'den Güney Afrika + ek yorum

Beijing 12 933 km
London 9623 km
Tokyo 14 724 km
Berlin 9 575 km
Sydney 11 642 km
Rio de Janeiro 6 055 km
Jerusalem 7 468 km
South pole 6248 km
New Delhi 9 296 km
New York 12 541 km
Güney Afrika demişim burda ama, gerisi yok sanma!:)

Bilgisayarın arşivini kurcaladım biraz, daha doğrusu Aşkımın dosyalarını. Niyetim kötü değildi sürpiz yapmak istedim sevgiliye.

Bu aralar malum evden dışarı çıkma imkanı yok, yeni yerler keşfetmeye vakit yok. O halde ne yapıyoruz, daha önce bahsetmediğim yerlerden bahsediyoruz. Güzel fotoğrafları paylaşıyoruz.

Aşkımın dosyalarını karıştırdım çünkü o gitti Güney Afrika'ya, yani Cape Town'a, ben gidemedim. O zamanlar evli değildik zaten. Futbol takımıyla 10 günlüğüne kampa gitmişlerdi. 2005 yılının Ocak ayında. Burası hem sıcaktı ve saat farkı nedeniyle de ideal bir yerdi antrenöre göre.

Dedim ya, gidemediğim için fazla anlatamayacağım ayrıntıları. Aklımda kalanları aktarayım. Yukarda görmüş olduğunuz kolaj'da futbolcu arkadaşlarımız antreman niyetine 1087 metre yükseklikteki Table Mountain denilen dağa tırmanarak 2,5 saatte (yanlışım varsa düzeltilecektir) çıkıyorlar. Table denmesinin sebebi dağın tepesinin dümdüz olması. Şu linkten Google fotoğraflarına da bakabilirsiniz.

Alttaki kolaj ise başka bir gün iki okyanusun (Atlas ve Hint okyanusları) birleştiği yere gidilen gün. İki okyanusun suyu sanırım birbirinden farklıymış ve birbirine karışmıyorlarmış.




Cape of Good Hope - Kap der Guten Hoffnung - Ümit burnu denilen yerden manzaralar.






Bugün Güney Afrika denildiği zaman aklıma gelenler şöyle:
Doğa ile şehirin birleştiği halde aralarında nasıl bir uçurum varsa
zengin ve fakirin de öyle!
Akşamları olmak üzere mümkün olduğunca yalnız gezilmemesi gereken bir yer. Kriminalite üst seviyelerde.
Dilencilere para vs. verilmemesi sağlık açısından iyi olur, 1 iken 10 oluverirler.
Çöpe atılan yarım dondurmayı bir dilenci o anda çıkarıp yemeye başlarsa, şaşırılmaması gereken bir yer.
Bir beyaz (en az siyahlar kadar beyazlar da var, zaten ülkenin hakimiyeti beyazların elinde) son model arabsını kaldırım kenarına park ederken, aynı kaldırımın üzerinde yatan yoksul siyahlar olan bir yer.
Büyük şehir.
Güzelliğiyle etkilediği kadar insanların farklı yaşam koşulları da etkiler.
Her şeye rağmen gidilesi, görülesi bir yer.



Gitmiş görmüş biri olarak Aşkım'dan gelen yorumu da ekleyeyim tam olsun:

merhabalar:)

dev alis-veris merkezleri olan da bir yer cape town. ayrica güney afrika'nin 2 baskentinden biri. gitmisken safari yapilmadan gelinmemesi gerekir. ancak sartlar elvermiyorsa gelinebilir de.

ayrica cape of good hope'a giden yolda, bolca deve kuslari ve baboon dedikleri habes maymunlarida göze çarpiyor. bu habes maymunlari bilinçsiz turistler için büyük tehlike. her türlü yiyecek ve içecege saldiran maymunlar, oldukça da agresif ve saldirganlar. kesinlikle beslemeye kalkmayin! mesela yaninizda getirdiginiz sandviçini söyle manzaraya dogru yemeye hazirlanirken hafif bir esintinin ardindan ellerinizin bombos oldugunu farkedebilirsiniz. bu maymunlarin disinda cape of good hope'da hayallerin sonsuz derinliklerine dalabilir, türk filmlerinin unutulmaz ask sahnelerini gözünüzde canlandirabilirsiniz:) tam orada pembe boyali bir kulübe kurmak isteyebilir, ecel gelene kadar buradayim diyebilirsiniz.

sehir hayatina dönecek olursak; gündüz yalniz basiniza ana caddelerde gezebilirsiniz ama yine de toplu halde gezmek ve dolasmak manen ve madden sizi rahatlatacaktir. taksi ücretleri oldukça uygun(du). hala öyle olabilir. inanilmaz büyük bir alis-veris merkezi var. sadece disindan gördügüm ve duydugum kadariyla sunu söyleyebilirim; valla çok büyük!! cevahir ne ki, metro, akmerkez ne ki...

gece hayatini sevenler için gelsin. cape town gece hayati çok hareketli. her aksam biryere takilabileceginiz bir çok mekan var.

okyanusun serin sularinda serinleyebileceginiz çok güzel kumsallar da mevcut. özellikle o beyaz, incecik kum sizi büyüleyebilir. en azindan ben büyülendim:) su genel olarak serin. ne de olsa okyanus.

ayrica güney afrika'da her milletten insanla karsilasmaniz mümkün. o derece çok milletli bir yer. kisaca budur güney afrika, cape town...



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...