28 Haziran 2010

izledim - Changeling


Taaaaa geçen sene bu listeye eklemişim bu filmi... bu kadar zaman sonra nasip oldu izlemek. Hepsini izledim neredeyse, sadece P.S. I Love You kaldı.

Changeling ise son zamanlarda izlediğim en etkileyici filmlerden biriydi, bunda hikayenin gerçek olmasının da katkısı büyük elbet. Filmin ilk 10 - 15 dakikası durgun gibi başlıyor, ben hatta Angelina'ya 6 çocuk annesi olmasına rağmen rolünü bir türlü yakıştıramadım, ne bileyim, kendisini genelde aksiyon filmerde bir Lara Croft, Bayan Smith, veya Wanted'da Fox olarak görmeye alıştığımdandı galiba. Tabi daha sonra filmin hikayesi sayesinde Angelina'nın oyunculuğunu unutuyorsunuz ve ne oldu, ne olacak acaba derken film hızla ilerliyor.

Gerçek hikayelerden uyarlanan filmler favorilerimdir.
İzleyipte tavsiye edebileceklerim:

American Gangster (hırs yüklü)
The Pursuit of Happyness (duygu yüklü / mücadele)
21 (trajikomik)
The Exorcism of Emily Rose (aklıma geldikçe hala tırsıyorum ama izlemem bi daha)
Schindler's List (duygu yüklü)
In America (multi duygu yüklü)
Cast Away (yaşam mücadelesi)

Bir de Angelina'ya "kuzum, bir dirhem et, bin ayıp örter" diyesim geldi. İmrenilecek bir yeri yok, acıdım resmen.

25 Haziran 2010

özlüyorum özlüyorum özlüyorum




Türkiye'yi özlüyorum,
yaz günlerini, yaz akşamlarını özlüyorum,
ne kadar bazı şeylere gıcık olsamda memleketimi özlüyorum,
hatta gıcık olduğum şeyleri bile özlüyorum =)
cırcır böceklerinin sesini özlüyorum,
denizi, sahili ve en çokta çam kokusunu özlüyorum,
hani insanın beyni çıkacak gibi olur ya, işte güneşin o sıcağını bile özlüyorum.

Şu aralar sadece tatile odaklanmış durumdayım, başka bir şey düşünemiyorum.
Sürekli kafamda planlar yapıyorum, hayal kuruyorum...
Çok özledim, çabuk geçsin şu 4 hafta!!!

21 Haziran 2010

Up (Yukarı bak)


Kötü hava şartları nedeniyle evde geçirilen uyuklu uyuşuk bir haftasonunun ardından izlediğim filmlerden bir tanesini paylaşabilirim. Animasyon filmlere karşı zaafım var. Çok seviyorum, hem mutlu sonla biterler, hem bolca güldürürler insanı... stres atmamı sağlarlar ve defalarca izlesem bile kolay kolay sıkılmam. Bu yüzden bu tarz filmleri satın alırken içim rahat olur, hem eve çoluklu çocuklu misafirler gelince de işe yarıyor... malum hiç oyuncağımız olmadığından çabuk sıkılıyor çocuklar bizde. Çizgi filmler kurtarıcımız oluyor böylelikle =)

Bu film ise daha farklıydı, beni epey bir hüzünlendirdi, daha çok trajikomik bir hikayesi var. Öyle hızlı başlıyorki... 5 dakika içinde film ve hikaye bitti zannettim. Ama insan hayalinin peşinde koşarken olaylar peşinden sürüklenip gelirmiş sürpriz bir şekilde...

18 Haziran 2010

yağmur yağmur yağmur

dışarısı
soğuKkK
Gri
yaĞmurlu
yağMurlu
yağmUrlu

ve

ısLak


Burada bir insana Yağmur adını vermek kadar kötü bir şey olamaz heralde diye düşünmeye başladım...

Misal: "Yaaağğmuuuur, evladım Yağmurrr, bakar mısın? - "Anne ya, ne bağırıyon yağmur yağmur diye, yağmur dışarda..." diye kötü esprilere yol açabilir Allah muhafaza......


Hayatımın hiç bir döneminde yağmur temalı şarkılardan bu kadar nefret etmemiştim:
yağmur yağıyor şakır şakır şakır, yarabbi şükür şük...
yağmurun sesine bak, aşka davet edi...
yağmur yağmur yağmur geri verecek buharlaşan sevg....

grrrr....fas!pa*/"1jk%%/!^+'(/+

Güzel Allah'ım şu bereketli yağmurunu toprağına nicedir su değmeyen yerlere de yağdırır inşallah...

Bu haftasonu planımız sanırım bir yığın film kiralayıp bi güzel izlemek olacak (ki bu bir kış aktivitesidir aslında değil mi?)

Nerde benim şemsiyem????

15 Haziran 2010

tuhaf olaylar

geçenlerde ev telefonumuzu çantama atmış olmanın etkisiyle bugün çantamı buzdolabına koymuş olduğmu gördüm, ki tam "oharraaaa bu kadarı da fazla artık" derken "çok şükür, rüyaymış" diye uyandım... kafa allak bullakken bir yerlerim de açık kalıyor sanırım uyurken... evet çantanın buzdolabında olması gerçekten rüyaymış, hayırdır inşallah =)

not: bu blog daha ne kadar fotoğrafsız ilerleyecek sorusunu ben de sormaya başladım kendime. bilmiyorum.
eve gidince her türlü elektronik aygıttan uzak durmamın etkisi olabilir bu. çok fotoğraf var çok.

14 Haziran 2010

düşünceler düşünceler

aklımda bin bir tane düşünce,

vızzz aşağı vızzz yukarı,
hangisi mantıksız? hangisi mantıklı?

9 Haziran 2010

Dün mutluydum

Dün mutluydum, öylesine...

Belki de biri beni hatırladı diye...
Kim bilir, içimde bir an huzur hissettim sadece.
Önemsiz gibi görünen ama değer verilen bir hediyenin ne denli anlamlı olabileceğini hatırladım birden.
İçim ısındı.
Sevindim.
Mutlu oldum.
Sonra özledim.
Hâlâ mutluyum.

7 Haziran 2010

zeynep futbol oynarsa ve haftasonundan kalanlar


Perşembe akşamı izleyici ve fotoğrafçıydım (firmalar ve dernekler arası futbol turnuvasında).
Cuma akşamı aynı turnuvada hem oyuncu (futbol!!!), hem fotoğrafçı, hem izleyiciydim.
Turnuvanın kuralları: her takımda en az bir hatun olmak zorunda ve hatunların attığı goller çift sayılmakta...
Ofsayt denen bir kural da olmadığından hatunlar genelde kale dibinde direklik yapar...

Zeynep fubol oynarsa şunlar oluyormuş:
Takım arkadaşları maça hazırlanırken ısınırlar, Zeynep'te ısınır tabi - ama güneşin altında :)
Zeynep futbolcu karısı ya, sahaya kramponsuz çıktığı için ayıplanır :) her futbolcu karısının kramponu olmak zorunda ya...
Zeynep gol atmayı nasılsa beceremeyeceği için defans oyuncularını rahatsız etmeye çalışır.
Baktı gördü onların hızına yetişmek namümkün, bu defa habire kalecinin önüne geçer.
İki defa kalecinin önünü kapatarak gol attırır.
Kırk yılın başında, kale direğinin dibindeyken zeynepin ayağına top gelir, ne yapacağını şaşırarak dışarı atar o geri zekalı topu, pis yuvarlak :)
Zeynep maç aralarında sinirinden fotoğraf makinesine sarılır ve; gol atamıyorum bari stres atayım der.
Zeynep, oyunculuğu turnuvaya sonradan gelen kız kardeşine devreder ve transfer teklifi aldım gidiyorum ben bu takımdan der arkadaşlarına... ama aslında o an futbola tövbeler tövbesi eder.

(bu arada zeynep kendi arzusuyla futbol oynamamıştır, hatun futbolcu bulunmadığından takımın diskalife olmaması için yardıma koşmuştur - ancak kıymeti bilinmemiştir =P

Cumartesi gününü hiç anlatmadan es geçeyim, tek şunu söyleyebilirim: kafa karışıkken, bin bir tane şey düşünürken, birşey yapmamakta fayda var.
Kısa örnek: sevgilinin sevgiliden habersiz bir plan yapması sonucu kafada tüm işlerimi nasıl halledicem, nereye ne zaman saat kaçta yetişicem diye soru işaretleri bombardımanına uğrar beyin, evden aceleyle çıkılır (spora), sonra eve dönülür, duş alınır, hazırlanılır, dışarı çıkmadan önce çanta kontrol edilir ve cüzdanın nerede olduğu unutulur, beyin o anda durmuştur zaten. Sonrasında olaylar kendiliğinden gelişiyor ... =)

Pazar gününden kalanlar ise

iki çift kızarmış kol
iki çift yorgun bacak
iki çift tutulmuş omuz
bir adet domates burun
bir adet kavrulmuş ense

Bunlar mı? piknik hatırası diyoruz efendim biz bunlara... =)

Cüzdan Zürihte mi kayboldu acaba derken ütü masasının üzerinde bulunmuştur efendim... ya akıl fikir...
görsel: gugıl

2 Haziran 2010

karışık konular

Balkonumu şenlendirecektim havalar bir türlü düzelmedi, hah şimdi düzeliyor derken, baktım çiçek dikme zamanı geçmiş, zaten iki üç gün sonra yine soğudu havalar... yani bu sene balkonuma çiçek dikemedim =(( diksem bile balkonda oturacak hava yok dışarıda... kapalı kasvetli yağmurlu soğuk.... hem de haftalardır. Ya sabır. Bu seneki tek derdim bu olur inşallah =)
Son 2 ay içinde aldığım hamilelik haberleri aldı başını gidiyor MAŞALLAH =) her duyduğum haberden sonra şöyle diyesim geliyor: Sağım, solum, önüm, arkam gebe, bu gidişle olurum ben bir ebe =))) Ne güzel olur hakket=) Allah herkese sağlıklı bir hamilelik ve sağlıklı bebeler versin inşallah.
Organizasyon işlerinden nefret eden ve aslında hiç mi hiç beceremeyen ben şu sıralar epey bir faaliyet göstermekteyim, sanırım kendimi aşmak üzereyim, Allah enerjime zeval vermesin =)
Yoğunluktan evde mutfağa girmeyeli an itibariyle 1 haftayı geçti sanırım. Sahi, neredeydi bizim mutfak yahu? (şikayetçi değilim tabiki bu durumdan, durduk yere yalan mı söyliyim şimdi).
Şöyle güzel multi eğlencelik güldürmelik bir film izlemeyeli, sinemaya gitmeyeli aylar aylar aylaaar oldu, çok özledim şöyle bacakları uzatıp, her şeyi unutup kahkahası bol bir film izlemeyi.
Benim bir paşam var (ama o paşam dediğimi bilmez, şımarmasın şimdi), onunla sık sık ders çalışırız, aldığı inişli çıkışlı notlarla beni ve ailemizi çileden çıkarmakta üstüne yoktur (kime çektiyse). Notlarını sorduklarında borsa gibi derim inişli çıkışlı.... ki kendisine de kızarım borsa bile bu kadar inip çıkmıyor, bu ne diye.
Manga birinciliği hakediyordu, İsviçre 3 puan verdi, kendimden utandım!!! Lena ne yaw? 15 yaşında ilk çıkma teklifini almış şaşkoloz çocuk-kız tripleri tansiyonumun artı şekerimin artı sinirlerimin fırlamasına neden oldu. Nokta.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...