26 Mayıs 2010

o kadar yoruluyorum ki...

...işe geldiğimde çantamda cep telefonu yerine EV telefonumuzu buluyorum birden.

ben şaşkın...

kafa karışık...


gülsem mi ağlasam mı halime?

19 Mayıs 2010

bugün yine birşeyi hatırladım...

Bugün sabah aldığım 1 değil hatta 2 üzücü haber sonrası Doğan Cüceloğlu' nun eğitimdeki katılımcılarla aralarındaki konuşmayı bir yerlerde okuduğumu hatırladım ve bunu da kayıtlarım altına alıp paylaşmak istiyorum:

Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Katılımcılardan Biri: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.
C.: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar:
K: Ölüm.
C.: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi? Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır.
Şu şekilde devam ederim: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
K: Hayır
C.: Şu saniye içinde olma olasılığı var mı?
K: Var.
C.: Yarın?
K: Evet.
C.: 30 yıl sonra?
K: Olabilir.
C.: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyormusunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle hiç bakmamışlardır. Sözümü sürdürürüm:
C.: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?
K: Yoktur hocam.
C.: Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini? Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar.
K: Hocam konuyu değiştirsek?
C.: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
K: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
C.: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona yüreğinizin taa derininden gelen bir "seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?
Burada bazı katılımcıların ağladığı olur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.
C.: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?

Benim düşüncem:

Kaçınılmaz bir gerçek var bu hayatta, bunu hepimiz biliyoruz. Bu gerçek hiç beklenmedik bir anda tokat gibi yapışabilir yüzümüze.
Peki bu gerçekle ne zaman karşılaşacağımızı bilmediğimiz sürece, sevdiklerimizi üzmeye hakkımız var mı acaba? Anlamsız bir kırgınlık sonrası, söylenen son sözlerden sonra tekrar karşılaşamayacak veya barışamayacak olmayı hangi vicdan kaldırabilir ki... ?

18 Mayıs 2010

Bir annenin evlenecek kızına nasihati

Bu alttaki yazı evleneceğim zamanlar internet üzerinden araştırıp bulduğum bir yazıdır. Nicedir paylaşmak istiyordum kısmet bugüneymiş. Sadece evlenecek olanlar için değil elbet, zaman zaman okunmalı diye düşünüyorum.
Elbette hepsini yapma gibi bir şansımız yok, bu eski bir yazı olabilir, ev hanımlarına yönelik olabilir. İlk onunuşta herşeyi bayan yapıyor, erkek ne yapacak diye düşünülebilir. Ama boşuna denmemiştir ki yuvayı dişi kuş yapar diye. Manevi olarak düşünülürse bir yuvanın en sağlam temeli hanımıdır. Yuva sadece maddiyatla kurulmaz, maneviyatla sağlamlaştırılır diye düşünüyorum. Günümüzde bu maneviyat git gide azalmakta olduğu için ara ara okuyup 10 da 1'ini yapabilirsek ne ala. Tabiki sonuç olarak herşey karşılıklı olmalı, çünkü paylaşılan bir hayattır.
"Akrabalarından, dost veya arkadaşlarından her kim olursa olsun, ona karşı kocanı övme. Sakın onu şikayet de etme. Aile içinde kalması gereken mahrem veya bildik şeyler de olsa anlatma.
Derler ki, “Söyleme sırrını dostuna, dostunun da dostu vardır o da gider söyler dostuna.” Bir ağızdan çıkan söz, sır olmaktan çıkar. Sırrın ucunu ele veren arkasını getiremez. İlla biriyle paylaşman gerekiyorsa bir günlük tut. Mümkünse onlarında bu tür sana anlatacaklarına fırsat verme. Bu tür söylenen veya anlatılanlar fitneye, dedikodulara ve ailelerin yıkılmasına fırsat ve zemin hazırlar. Her ne kadar sıkılır veya daralsan dahi; anne ve babana bile anlatma. Çözemediklerini akıllı ve kendinden emin olduklarınla istişare ederek çözmeye çalış.
Aile hayatının karşılıklı sevgi, saygı ve merhametle yürütülmesi temel ilkedir. Dinimiz aile reisliği vazifesini erkeğe vermiştir. Erkek ise; fizik gücüne, kuvvetine sahip, cesur ve mücadelecidir. Fizyolojik bakımdan daha zayıf olan kadınları kavvâm; gözetip kollayıcıdırlar. Ailenin dış düşmanlardan korunması, geçim ve ekonomik giderlerin temini öncelikli olarak erkeğe ait olduğundan mallarından bol bol harcamaktadırlar.
Kadının, erkekte bulunmayan anneliğin verdiği yüce bir görev olan çocuğun doğumu ve bakımı ile öncelikli olarak; çocukların terbiye edilerek yetiştirilmesi, yuvada huzur ve sükûnun temininde duygusal gayret, aileye içten bağlılık gibi daha birçok üstünlükleri bulunmaktadır.
Eşinin eve geleceği saati iyi belle. Mümkün mertebe onu kapıda karşılamaya çalış. Kapıda karşılaman onu, ziyadesiyle memnun edecektir. Adamı sakın kapıda bekletme. İçeri girer girmez elindeki eşyaları al.
Velev ki, sıkıntılı ve moralsiz olsan bile, yumuşak ve tatlı konuş. Söylemen gerekenleri kocana söyle. Anlayamadıklarını ve meselelerini konuşma yoluyla hallet. Konuşma, meselelerin yüzde doksan dokuzunu çözer. Konuşurken onun konuşmalarını kesme. Bazı konularda farklı düşünüyor olabilirsiniz. Farklı bile düşünseniz uzlaşmayı tercih et.
İçinden seni seviyorum demekle olmaz. Sevgini ona mutlaka o istediği için değil, kendi tarzınla ona hissettir. Zaman zaman onun penceresinden bakmayı dene. Sizin olmayan hayatlara dalıp hayatınızı karartma. Bakış tarzın en kötü gününde bile olumlu olsun. Göz yaşlarını asla silah olarak kullanma, bu kadının zayıflığını gösterir. Bilirsin ki, evlilikte dürüstlük esastır.
Zaman zaman espri yap, iyi bir espri zor günlerinizi kolay atlatmanızı sağlar. İlişkinizi kuvvetlendirmek için elinden geleni en iyi şekilde yap. Evini temiz tut. Çocuklarının yeme içmeleri, sağlıklarıyla dersleriyle yakinen alakalan. Görevlerini bil ve yaptıklarından dolayı asla şikayet etme.
Eşinin gelen eş dost ve akrabalarına güler yüz, tatlı dille hüsnü muamelelerde ve izzeti ikramlarda bulun.
Eşin eve geldiğinde sakın üstün pis ve pas içinde yani çamaşır ve bulaşık kokusu olmasın. Evin içindeyken mümkün mertebe mutfakta ve banyoda, bulaşık, çamaşır gibi şeylerle oyalanma. Yapacaklarını ya onun gelmesinden önce yada mümkünü olanları tehir et. Daima yanında olmaya çalış. Hal ve hatırını sor. Onun anlattıklarını dinliyormuş gibi yapma. Onu canı gönülden dinle. Onun derdiyle dertlen, sevincine ortak ol. Sevdiklerini sev, değer verdiklerine değer ver. Eve getirdiklerini yerinde değerlendir, çöpe atma. Ondan izinsiz oraya buraya dağıtma. Neyi sevip, neyi sevmediğini bil. Bilmiyorsan uygun şekilde sorarak öğren. Sevdiklerini yap, sevmediklerinden kaçınmaya çalış. Canı neyi çekiyorsa, onları getirip ikram et. Bazen elma armut gibi meyveleri dilimleyip bizzat ağzına koy.
Çocuklarının yanında onları ona şikayet etme. Özürlü olmadığın sürece yatarken de abdest al. Okuyacağın şeyleri biliyorsun, bilmediklerin varsa en kısa zamanda öğren. Okuyarak eksik olduğun yönlerini tamamla.
Onun sıkıntılı günlerinde sözle, tatlıkla yardımcı ol. Böylesi anlarda zaruri olmayan isteklerini ertele. Yatağı yatacağı zamana doğru hazır et. Yatınca da lambayı hemen söndür. Eşinin yatakta beklemesi onu huzursuz eder. İkide bir hastayım deme. Halinden şikayetçi olma. Sabahleyin mutlaka ondan önce kalk. Namazdan sonra yatmayın. Onu da yatırma. Buna alışın. Her namazın ardında yaptığın dualarına mutlaka kocanı da ekle.
Eşine kahvaltısını erken hazırla. Onun yemesi için sen de iştahla ye. Ve yine tatlı sözlerle onu görevine yolla. Eşinin bütün istek ve arzularını ima etmesine gerek kalmadan yerine getir. Onu çok sevip saydığını söyle ve hem uygula. Her fırsatta süslenip öyle çık karşısına. Cuma, bayram, mübarek geceler ve evlilik yıl dönümlerinizde mutlaka özel bir hazırlık yap.
Her şeyinle adamın gözünü de gönlünü de doldur."

14 Mayıs 2010

ses seda yok

Evet kelimenin tam anlamıyla, ses yok bende. Gerçekten. Dün gece son tınıları çıkıyordu ses tellerimin böyle kalınca, travesti gibi =D Ballı çaylar içmedim mi, içtim, boğazımı sıcacık sarmaladım mı, sardım hem de oyalı yazmalarla, sabaha kadar odanın nemini de arttırdık boğazımdaki kuruluk gitsin diye. Sabaha bir baktım ses temelli gitmiş. Yani tüm çabalarım ters tepki yaptı. Zaten çok konuşan biri değilimdir ona rağmen eziyet gibi. Ancak fıs fıs fıs birşeyler anlatıyorum işte. En komiği de, karşımdaki kişiler de birden fıs fıs konuşmaya başlıyor benimle. İşe geldim böyle, sessiz sedasız çalışıyorum sabahtan beri. Millete selam veriyorum ama bir tek ağzım oynuyor =) ses yok =)

Neyse en önemli işlerimi hallettim, birazdan eve gider hayatıma sessiz sinema kıvamında devam ederim!

Gözlerim düzeldi, şimdi ses gitti, bakalım sırada ne var... merakla bekliyoruz =))


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...