26 Ağustos 2011

...



Dualarda buluşmak ümidiyle!!

şimdiden mutlu Bayramlar diliyorum!!

25 Ağustos 2011

ilginç otel odaları


İş arkadaşım kayak tatili için gidecekleri oteli gösterdi bana. Hâlâ yaz olsa da millet şimdiden kış tatilini ayarlıyor.

Ben gidecekleri otele bayıldım doğrusu. Hele odalarına. Otelin normal odaları dışında, 5 adet farklı konseptle hazırlanmış özel odaları var: Cennet ve cehennem ilgimi çekenler arasında, onların dışında Müller'lerin odasıdağ kulübesi ve kale konseptleri var. Fikir dahil odaları çok beğendim doğrusu:

Kale konseptli oda

"Müller'lerin şirin evi" konseptli oda

Müller'lerin evinde banyoya köprüden geçiliyormuş gibi gidiliyor =)


Dağ kulübesi konsepti... =)

Cehennem (!) konseptli oda, şu soldaki figür olmasa gayet romantik görünüyor ortam


ve ve ve arkadaşımın kalacağı Cennet konseptli beyaz oda, en çok bunu beğendim, yuvarlak yatak, yatak tavanında ışıklar (gökyüzünde yıldız efekti verilmiş), tıpkı aşağıdaki küvetin üstündeki gibi.
bir gün ev yaptırırsak küvet kesinlikle böyle olmalı =) Müthiş!!

24 Ağustos 2011

yaz akşamları



böyle burada geçiyor =)

pek keyifli ;)


23 Ağustos 2011

Bayram yaklaştıkça

Havalar tropikal, Ramazan sakin, akşamlarım balkonda geçiyor... yani elimden gelse balkonda sabahlayacağım, durulmuyor evin içinde. Çok memnunum tabi bu durumdan, kırk yılda bir sonuçta. Bu arada farkettiğim bir şey var. Bu memlekette balkon kültürü denen bir şey yok.

Türkiye'de nasıl olur, atar herkes kendini balkonlara, kurar sofrasını orada yer, çayını kahvesini içer, neredeyse balkonda yaşar. Herkesin bahçesi mi var sanki. Her balkondan ayrı muhabbet sesleri gelir, ne güzel olur yaz akşamları. Burada bahçesi olan da olmayanda akşam 9-10 dedin mi girer kümesine uyur tavuklar gibi, uyumasa bile illa etrafı bir sessizlik kaplar, sokaklarda ise in cin top oynar adeta. Halbuki ne güzel oluyor dışarıda olmak. Kapalı alanlarda geçiyor zaten tüm gün, akşam enerjisi kalmayanlar için balkon yetiyor. Elimin altında malzeme varsa yaparım çakma limonatamı otururum valla. Malzeme yoksa eğer yaparım türk kahvemi öyle otururum. Ah o kahveye bir de muhabbet eşlik edecekki tadından geçilmeyecek =)

Buraya kadar ne kadar da huzurlu huzurlu yazdım değil mi. Her şey çok güzel gidiyor, kendi kabuğumda geçiriyorum zamanımın çoğunu, pek şikayetçi değilim her ne kadar asosyal görünsemde. Beni asıl korkutan bayram'ın yaklaşması, Allah'a şükür adım başı tanıdık, akraba her yerde, bayramlarda gidilecek dostlara yetişemiyoruz çoğu zaman, bayramı bayram gibi yaşıyoruz neredeyse. Buraya kadar her şey yine normal. Tek problem bende, artık canım kimseyle görüşmek istemiyor. Özellikle büyüklerle. Hep aynı şeyler tekrarlanacak, hep aynı konularla canımı sıkacaklar. Hep bir kinaye, hep bir üstü kapalı eleştiri... Ne zamana kadar kulaklarımı tıkayıp, alttan alacağım, geçiştireceğim bilemiyorum. Herkes iyi yüzümü tanıyor, illaki kötü, kırıcı yüzümü göstertecekler bana. Herkes her şeyi çok biliyor. Ben safım, ben cahilim, ben anlamam hiç bir şeyden. Dilimde aynı eski türkü, dolanacağım yine. Ben şimdi buraya bunları yazıyorum ki, ben demiştim, başıma gelecekleri biliyordum diyebilmek için. Kötü yanımı da göstereceğim falan yok, her seferinde biraz daha uzaklaştıracaklar beni kendilerinden o kadar. Haftaya göreceğiz bakalım.

Ayrıca ne zamanki işi bıraktım, ya da zamanımı kafama göre yönetebileceğim bir iş buldum, bir adet evlat edineceğim inşallah, şu yavrulara bakın, içimin yağlarını eritiyorlar:



19 Ağustos 2011

yoğunluk

istifa eden bir adet şef

ay sonuna kadar bitmesi gereken bir adet proje

çok şey bilmekten dolayı her şeyden sorumlu bir adet ben

bildiği şeyleri (!) tembellikten dolayı sorup duran bir adet iş arkadaşı

özel hayatlarında sorun olup iş ortamında birbirine sataşan, ona buna çemkiren çok adet bayan

Bayan halimle iki bayanın arasında kaldım dün! Ben sessiz bir insan sayılırım. Çok konuşan, sinirli insan tiplerine de ifrit olurum, özellikle iş yerinde... dün çok sabırlı olduğuma karar verdim.



17 Ağustos 2011

neler yapıyormuşum? ya da düşünüyormuşum?

Pek bişey yapmıyorum açıkçası bu aralar. Bir dizi bulaştı kanıma virüs gibi, varsa yoksa onu izliyorum. Her bölümünü tekrar tekrar izliyorum bir de, o derece bulaştı. Zamanımı boşa geçiriyormuşum gibi hissetsem de ara ara, biraz gülmek iyi geliyor. Gerçi dizi karakterleri rüyalarıma girmeye başladı, durumum vahim =)

Ayda bir kere de olsa hamaratlığım tutar benim. Gerçi buna pek hamaratlık da denmez, böyle eşyaları düzenleme aktivitesi denilebilir. Haliyle iş günleri evde bir çok şey hızlı hızlı yapıldığından eşyalar gelişi güzel bir yerlere dağılıyor. Mesela dün akşam mutfağı düzenledim yeniden. Baştan aşağı değil tabi. Sadece ortalıkta duran şeyleri topladım, fazlalıkları ayırdım, bazılarını çöpe attım. Mesela mutfaktaki masa örtüsü müthiş eskimiş, gene 5 şene dayanmış yani, onu değiştirdim, sırf masa örtüsünü yenilemek bile mutfağın havasını değiştirdi.

Her zaman söylüyorum, ben nesne kalabalığından, fazla eşyadan hiç hoşlanmıyorum, hoşlanmadığım halde, bir sürü dağıttığım halde, dolaplar, kilerler hala dolu, hala dolu. Kutu gibi evin her bir köşesi dolu. Nedir bizdeki bu eşya düşkünlüğü anlamadım gitti. Bedava sirke baldan tatlıdır diyorlar ya, ondan heralde. Aşkımın iş yerinde pazarlama bölümünde bir sürü ürün oluyor. Onlar test ediliyor, iyiyse satışa sunuluyor. O incelenen ürünler sonra işçilere dağıtılıyor (bu yüzden bedava sirke diyorum), kullanılmamış yeni yani, inceleniyorlar sadece. Kıyafetler, mutfak eşyaları aklıma ilk gelenler. Hediye etmek için iyi oluyor aslında. Ama bazı şeyleri de görmemiş gibi hemen kullanmaya başlıyorum, sonra gereksiz / kullanışsız olduğunu anlayıp bir kenara atıyorum. Bu sefer hediye de edemiyorum tabi, öylesine dolap işgal ediyorlar. Hani şöyle sokaklarda eskici dolaşsa benim kapımın önünden gitmez heralde. Bir de Sevgilim bazı eşyaları sevinçle eve getirir, bak bunlar çok kaliteli, çok güzel falan diye (süsüne de aldanır bazı şeylerin, mutfakta tabi genelde ben vakit geçirdiğim için kullanışlı olmasına dikkat ediyorum öncelikle), bana göre ne kadar kalite olursa olsun gereksizdir mesela, lazım değildir, bu yüzden hediye etmeye kalksam birine, onun getirdiği şeyleri beğenmiyorum diye kızıyor bu sefer. =)

Her şeyi herkese de hediye edemiyorum, kendi beğenmediğim şeyi asla birine hediye edemem. Kullanışlı olduğundan, kullanabileceğinden emin olmam lazım. Bu yüzden bana gelen hediyeleri hediye edemiyorum başkalarına. Burada bildiğim hayır kurumu da yok, eskiciler de bi alem, illa "antika" olması lazım alacakları şeylerin. Antika bulsam ben vermem zaten saf mıyım =P

Neyse işte, biz niye az şeyle yetinemiyoruz ben ona şaşırıyorum. Neden böyle olduk? Neden en az 5 çeşit tava, 10 çeşit bardak takımı (!), 2 veya 3 çeşit yemek servisi, 5 çeşit çatal bıçak takımı, 10 çeşit nevresim takımı, 10 çeşit temizlik ilacı (indirime girdikçe biri bitmeden öteki alınan) say say bitmez - olmak zorunda? Neden? Her zaman lazım olan şeyler neyse, temizlik ilaçları gibi ama orada da abartıp gereksiz şeyler alıyoruz, mikrodalga fırın için ayrı, ocak için ayrı, bulaşık için ayrı, kahve makinası için ayrı, fırın için ayrı, bulaşık makinesi için, fayanslar için, camlar için, şu bu derken indirimde veya ucuz diye almadığımız şey yok. Evi geniş olanlar alıp stoklayabilir. Veya temizlik hastası olanlar.

Ha bende bir de eskici ruhu var, anneanneme mi çektim kime çektim ne ben? Eskileri de kolay kolay atamıyorum. Hani atsan atılmaz, satsan satılmaz, versen verilmez, belki bir gün lazım olur düşüncesi yok mu? İşte hep bu yüzden birikiyor her şey. Yük sorunu olmasa Türkiyeye götürürüm bir çok şeyi. Elimden geldiği kadarını götürüyorum da. Her şey de gitmez ki. Bazı şeyleri cami yararına yapılan kermeslerde satmayı denedim hem de en düşük fiyata, o kadar kalabalığa rağmen bir şey alan olmadı, demekki lazım değil insanlara, bedava olsa yine almayacaklar.

Yanlış anlaşılsın istemem, ben müsrüf bir insan değilimdir, sürekli eşya alma hastalığım yoktur (genelde hediye geliyor bana da), bir şeyim gerçekten eskimeden, yıpranmadan, sırf değişiklik olsun, yenisi güzeli çıkmış diye değiştirmem, huyum değil. Aşırı pahalı şeyler de almamaya çalışırım hep, bu da cimriliğimden değil, sadece müsrüflük olmasın diye, tabi ne olduğuna da bağlı sonuçta, ama birşey alacağımız zaman enine boyuna düşünürüz hep. Zaten çoğumuz tüketici canavarı olduk çıktık. Almadan önce tekrar düşünmeli, çöpe atmadan önce de düşünmeli. Elimizden geldiği kadar ihtiyacı olanlara dağıtmalıyız diye düşünüyorum, alırken vaktimiz oluyor da dağıtırken neden olmasın ki?

İşte böyle, hiç bişey yapmazken bu kadar şey düşünmüş, yazmışım. Şimdi en iyisi hayır kurumları araştırmalarıma devam edeyim, belki bulurum bir şeyler.



11 Ağustos 2011

aklım





Aklım bir karış havalarda dolaşmaktayım... pek birşey yapmamakla birlikte derin düşüncelere dalıp dalıp çıkmaktayım.

Not:

Kız bebek şempaze bebek kaplana mama veriyor. Samut Prakan Hayvanat Bahçesi / Bangkok

Bir gazetenin "dünyadan kareler" bölümünde gördüm. Öyle hayran kaldım ki paylaşmak istedim.




2 Ağustos 2011

İsviçre'de Ramazan topu mu patlar?

Dün 1 Ağustos, Ramazan'ın ilk günü isviçre'nin ise milli bayramıydı. Bu nedenle sanki Ramazan ayının gelişi kutlandı burada. Sabahtan akşama kadar havai fişeklerin, bombaların sesi hakimdi. Başka da birşey yoktu. Akşam hava kararınca iyice coştu insanlar, dakka başı pat pat pat sesler, her yeri duman aldı, nefes bile alınmıyordu, iğrenç bir hava kirliliği oluştu. Havai fişeklerin görüntüsü güzel olabilir (dün izlemedim, hep aynı şey sonuçta) ama o patlama seslerinden nefret ediyorum. Dediğim gibi, hava kararınca bir tane değil bir sürü 'top' patlamış gibi oldu, ilginç oldu.

Hafta sonu planlarımı gerçekleştirebildim, ben 'Ramazan temizliği' dedim ona =) Panjurları, pencereleri sildik, arada üç haftalık çamaşırları da yıkadım. Evin her köşesini sildik, süpürdük mis gibi oldu, Sevgilim yardım etmesine rağmen belim koptu resmen ama şu an içim rahat.


Sanırım bu sadece türk kadınlarına ait birşey, şu düzenli olarak halı perde yıkama, koltukları silme, pencereler neyse, kapıları silme, artı o silmesi zor olan panjurları deliler gibi temizleme iç güdüsü. Koltukları kaldır, indir, yatağın altı üstü, orası şurası... biz bir de evin içinde ayakkabıyla bile dolaşmayan bir milletiz!! =) İsviçre'li arkadaşlarıma anlatıyorum şok geçiriyorlar. Gerçi onlar gibi de olmak istemem, ben orta yolu buldum idare ediyorum işte.

Sofralarınız bereketli olsun!


Cümleten hayırlı Ramazanlar!!!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...