Severim ben sonbaharı, hele bir de güneş yüzünü gösteriyorsa. Sarı sarı yapraklar böyle altınımsı olur. Ormanın içindeysen ve yürüdükçe yaprakların hışıltısı bozar sükuneti, gökyüzüne çevirince bakışlarını, güneş gözlerini kamaştırıyorsa ne güzeldir o sonbahar. İçini ısıtır aslında, yazın ardından gelen dinginlik karıştırılır çoğu zaman hüzünle... ama ben severim sonbaharı. Hele bir de güneş ısıtıyorsa insanın içini.
Şu günlerde yine yeni arayışlar içinde buluyorum kendimi. Düşünmekten yorgun düşüyorum. İnsanların birbirlerini yanlış anlamasından sıkılıyorum. Yanlış anlaşılmaktan sıkılıyorum. Herkesin kendinde "bebek getirin artık" deme hakkına sahip olduklarını düşünmelerine sıkılıyorum.
İş değiştirme planları içersindeyim bu aralar. Gerçi bir senedir oyalanıyorum, ya da beni oyaladılar diyelim. Salı günü dosyalarımı yolladım, şu an cevap bekliyorum. Bu bekleme süreci çok sancılı oluyor. Gece rüyama da girdi: "Mülakata son dakikada hazırlıksız çağırılıyorum, kırmızı eski Toyota Corollam bozulup duruyor (şu an yok böyle bir arabam nerden peydah olduysa), park yeri bulamıyorum, buluyorum parka girerken araba durmuyor bir türlü, frenleri tutmuyor, üstüm başım düzgün olmuyor, takım elbisemi tamamlayan ceketimi unutuyorum arabada, geri dönüyorum onu alıyorum, bu defa çantamı unutuyorum, geri dönüyorum çantamı alıyorum. Park yerleri binanın üst katında olduğundan ulaşmam gereken kata kadar merdivenler in in bitmiyor, asansörler gelmiyor, hatta yok oluyor, ulaştığımı sandığım orta kata iniyorum, o da ne? bir kat daha inmek zorunda kalıyorum çünkü her yer değişmiş. Ortam kalabalık, insanlar önümü kesiyor, ayaklarım ağırlaşıyor, hızlı ilerleyemiyorum bir türlü, randevuya iki dakika kalmış ve o an benim için her bir saniye önemliyken karşıma türlü türlü aksilikler çıkıyor..." derken sıkıntı içinde uyanıyorum.
Gözüm dakka başı telefonda. Çalsa bir türlü çalmasa bir türlü. "Hakkımızda hayırlısı" diyorum yine yanlış anlaşılıyorum. "Adaklar adıyorum", "müjdem var" diyorum yine yanlış anlaşılmaktan korkuyorum. 3 yıldır evliyiz diye herkesin her işimizi bebeğe bağlaması sinirlerimi bozuyor. Herkes kendi hayatına baksa iyi olacak, ama kalp kırmaktan da korkuyorum, bir gün açacağım ağzımı yumacağım gözümü sonra suçlu yine ben olacağım.
Eski kafalı insanlar var, yıllardır Avrupa görmüş ama zihniyet tamamen "eski hamam eski tas" Ben de mi ilerde böyle olucam acaba derken buluyorum bazen kendimi. Aman Allah korusun diyorum sonra.
İçim dolmuş taşmış resmen. Aslında anlatmadığım ama beni üzen daha çok şey var, onları bari kendime saklayayım. Neyse bu kadarınla bile biraz rahatlar gibi oldum:) İşte hayat, tüm bunlara rağmen seviyorum ben sonbaharı. Bana huzur veren zaman dilimidir kendisi.
Şu günlerde yine yeni arayışlar içinde buluyorum kendimi. Düşünmekten yorgun düşüyorum. İnsanların birbirlerini yanlış anlamasından sıkılıyorum. Yanlış anlaşılmaktan sıkılıyorum. Herkesin kendinde "bebek getirin artık" deme hakkına sahip olduklarını düşünmelerine sıkılıyorum.
İş değiştirme planları içersindeyim bu aralar. Gerçi bir senedir oyalanıyorum, ya da beni oyaladılar diyelim. Salı günü dosyalarımı yolladım, şu an cevap bekliyorum. Bu bekleme süreci çok sancılı oluyor. Gece rüyama da girdi: "Mülakata son dakikada hazırlıksız çağırılıyorum, kırmızı eski Toyota Corollam bozulup duruyor (şu an yok böyle bir arabam nerden peydah olduysa), park yeri bulamıyorum, buluyorum parka girerken araba durmuyor bir türlü, frenleri tutmuyor, üstüm başım düzgün olmuyor, takım elbisemi tamamlayan ceketimi unutuyorum arabada, geri dönüyorum onu alıyorum, bu defa çantamı unutuyorum, geri dönüyorum çantamı alıyorum. Park yerleri binanın üst katında olduğundan ulaşmam gereken kata kadar merdivenler in in bitmiyor, asansörler gelmiyor, hatta yok oluyor, ulaştığımı sandığım orta kata iniyorum, o da ne? bir kat daha inmek zorunda kalıyorum çünkü her yer değişmiş. Ortam kalabalık, insanlar önümü kesiyor, ayaklarım ağırlaşıyor, hızlı ilerleyemiyorum bir türlü, randevuya iki dakika kalmış ve o an benim için her bir saniye önemliyken karşıma türlü türlü aksilikler çıkıyor..." derken sıkıntı içinde uyanıyorum.
Gözüm dakka başı telefonda. Çalsa bir türlü çalmasa bir türlü. "Hakkımızda hayırlısı" diyorum yine yanlış anlaşılıyorum. "Adaklar adıyorum", "müjdem var" diyorum yine yanlış anlaşılmaktan korkuyorum. 3 yıldır evliyiz diye herkesin her işimizi bebeğe bağlaması sinirlerimi bozuyor. Herkes kendi hayatına baksa iyi olacak, ama kalp kırmaktan da korkuyorum, bir gün açacağım ağzımı yumacağım gözümü sonra suçlu yine ben olacağım.
Eski kafalı insanlar var, yıllardır Avrupa görmüş ama zihniyet tamamen "eski hamam eski tas" Ben de mi ilerde böyle olucam acaba derken buluyorum bazen kendimi. Aman Allah korusun diyorum sonra.
İçim dolmuş taşmış resmen. Aslında anlatmadığım ama beni üzen daha çok şey var, onları bari kendime saklayayım. Neyse bu kadarınla bile biraz rahatlar gibi oldum:) İşte hayat, tüm bunlara rağmen seviyorum ben sonbaharı. Bana huzur veren zaman dilimidir kendisi.
7 yorum:
Bir tane doüurunca ikinci de isterler onlar :)
Hakimizda hayirlisi :)
Icini ferah tut! Hayirli olcaksa olur insallah!! Fazla düsünme!!!
canım çok sıkılmışsın inşallah biran önce huzurun gelir kimseye aldırma bebek konusunda ise o geleceği zamanı biliyor de soranlara ben öyle yapıyorum çünkü
sonbahar da benim de içim bir buruk oluyor sanki hep
@Ferulago'cum bak bu dedigin dogru:)
@Tug canim benim öyle yapmaya calisiyorum
@GeCe'cim valla gerçekten canim çok sıkkın bu aralar, inşallah yakın zamanda düzelirim. Bebek konusunu kafaya takmıyorum artık.
@Stil Direktörü sanirim bu bi cok insan icin öyle.
bebek yapın diyen zihniyet bi takım sıkıntıları olup da evliliğini erteleyen gençlere "artık bi düğün yapın da göbek atalım" diyen zihniyetin tıpkısının aynısı :S ve ifrit kesiliyorum ben de..
@çilegim en güzeli kulaklarini tikamak. ben hep diyorum zaten, bi kulagimdan giriyo, digerinde çikiyor artik, diye.
Yorum Gönder