30 Eylül 2011

sis

Tüm hafta sabahları sisle başlayan günün ardından hep güneş doğdu... son bahar en güzel şekliyle başladı. En güzel Eylül'ün ardından en güzel Ekim gelsin istiyorum. Hafta sonlarımı daha farklı şekillendirmeyi düşünüyorum. Bakalım olacak mı.

28 Eylül 2011

gereksiz cümlelere gereken cevaplar

Gereksiz yorum ve cümlelere gereken cevapları verebilmiş olsaydım eğer...
Tabiki sürü sürü düşmanım olurdu. "Terbiyesiiiz, püü" diye arkamdan konuşurlardı. Aslında ne de zevkli olurdu insanların o anki yüz ifadelerini görmek. Hani saygısızlıktan değil de sırf benim de beklemediğim anda söyledikleri sözlere maruz kaldığım gibi, onlara da benden asla beklemeyecekleri cevapları yapıştırmak ve dumur etmek, eğlence kaynağı olabilirdi şu monoton hayatımın.

Geçenlerde çok sevdiğim bir ablamın hatrına bir kına gecesine gittik - gitmez olaydım. Bir sürü sebepten dolayı geç gittik kınaya. Ben zaten öncesinde temizlik yaparken neredeyse tüm evde sigortalar gitti. Sevgili evde yoktu, benim acelem vardı, sigortaların bulunduğu dolaptan sorumlu bina görevlisi yoktu. Neredeyse akşam olmuş. Neyin neden kaynaklandığnı, düzeltecek birini bulana kadarki çabalarım ve çilem. Meğer bu o günün ilerleyen saatlerinde benim de sigortalarımın atacağına dair bir işaretmişşş.

Akşam:
Kayınvaldem, iki görümcem, minik kuzular ve ben arabayı park ettik yağmurda ıslanmamak için koşar adımlarla kına salonuna ilerliyoruz. Giriş kapısını bulmamız biraz uzun sürdü, o sırada ben ve görümcelerime karşı takıntılı olduğunu sezinlediğimiz, 19 yaşında selam verme özürlü, ergenlikten çıkması zor görünen, trip hastası ve aynı zamanda beyin hücresi yoksunu olduğunu düşündüğüm bir kız var (direkt olmayan bir akrabalık ilişkimiz var, malesef) bakalım selam verecek mi bu defa diye dürtüşürken gözümüzün içine baka baka sırtını döndü ve selam vermeden (!) yürüdü gitti kıytırık.
Ben böyle şeyleri kafaya takacak biri değilim, çoluk çocuk ve çocuk beyinli insanları kafaya takacak olursam ohooo. O anda da amaaan, dedim geçtim. Bizim tek anlayamadığımız baya baya iyi tanıdığın birinin gözünün içine bakıp selam vermemek nasıl bişey acaba? Biz ona bişey mi yaptık, diye soruyoruz birbirimize. Benim için önemli bir şahsiyet olmadığından şeyime bile takmadım, sormayı da düşünmedim hiç "arızalı mısın kızım sen?" diye. Evet bu cümle o vitaminsize gereken cevap formatına uygundur kanımca.

İlerleyen dakikalar (!):
Tam kapıyı bulduk, merdivenlerden çıkıyoruz güç bela (bir tarafta maxicosi'de bebek, diğer tarafta içi sanki kurşunla doldurulmuş çanta) ve karşıdan arızalı kızın enteresan anası geliyor, iç ses (bi sen eksiktin!) dış ses: "merhabalaaarr..." gereksiz, sahte bir gülümseme eşliğinde. Bayan enteresan'dan gelen cevap harfi harfine şudur: "size yer kalmadı!" Ben o an ne saçmaladığımı hatırlamıyorum, zaten kınaya geldim diye canım burnumda. Selam vermeyen arızanın anası merhabaya böyle karşılık veriyorsa, sorun zaten onu üretenlerde demektir... neyse detaya girdim çıkayım hemen. "İyi o zaman, siz şşşöööyle bir yollanın da bize yer açılsın" diyeydim iyiydi. Aklımda olsun bi dahaki sefere, hakediyor o zaten bunu çünkü gerçekten ilginç bir kişilik.

İlerleyen (hâlâ!) dakikalar:
İçerisi tıklım tıklım, zor zar kıyılarda köşelerde döne dolana anca yer bulduk, ben bir yerlerden sandelye taşıdım oturabilelim diye, popomu sandalyeye daha yeni koydum, soluklanmaya niyetlendim ki bir arkadaşın anası kayınvalidemle hangi ara derin sohbete dalıvermişlerse artık, iki de bir bana sesleniyor öte yandan, döndüm baktım "Gülizar* hamileymiş!!" dedi (bunu söyleyen kayınvalidem değil, arkadaşın annesi), bir an kafama balyoz yedim sandım, o ne ya? Allah'ım yaa üstüne bir de pişkin pişkin sırıtmasın mı? (E hada hada sen de yap gari bi bebe, bekleyip durma bakışı var) bakışı geçtim söyledi de zaten, sen de bi bebek yap, dedi bana. Herkese dert. Kayınvalidem endişeyle bana bakıyor, ne diyecek acaba diye, kızacağımı bildiği için tedirgin biraz. İç ses: Zeynep sakin ol, sen bu damdan düşen sorulara hazırlıklı bir insansın, alışıksın, derin nefes al... 1. 2. 3.) dış ses: "öyle miiiii? (kısık gözlere sırıtışa geçiş) eh hayırlı olsuuuun!" ve sonrasını geçiştirmek için lagalar lugalar, kayınvalidemde saygılı bir cevap vermemden dolayı bir rahatlama. Burada tek açık ve net cevap "Sana ne?" olması gerekir, başka bir şey düşünemiyorum. Ya da "Sen mi bakıvercen?" diğer verebileceğim bir cevap türü, şimdi sana ne diye asabi bir cevap versem kalan hikayeyi tahmin etmek zor değil. Bu çocuk konusu benim gözümde özel bir konudur, mahremiyettir, özel hayattır işte, ve kimseyi ilgilendirmemesi gerekendir amma velakin görüldüğü gibi vatandaşlarımızdan son örneği aktarmış bulunmaktayım, daha fazla yorum yapamayacağım.
* işaretini açacak olursak:
Burada olay şöyle ki bu Gülizar diye ismini değiştirdiğim kişi geçtiğimiz Mayıs evlendi ve Gülizar'ın hamile olduğunu bana imalı imalı söyleyen hanımla uzaktan yakından bir alakası, akrabalığı yoktur. Ben Gülizar'ın hamile olduğunu çoktan biliyorum zaten. Bana bunu söyleyen bayanla benim desen hiç bir alakamız yok ki bana bunu söylemeye cürret ediyor, maksat orada kayınvalidemi gaza getirmek, beni delirtmek falan işte. Hayat.

Oradan kaçmak için tanıdıklarla selamlaşma bahanesiyle kalktım, yani ona da pek meraklı değilim aslında ama işte:
Dedim ya her yer tıklım, masalar dizilmiş dar sıralar halinde, sandalyeler arasından geçmek zor, tanımadığım bir teyze sırtı dönük yolu kapatıyor, ben aradan geçmeye çabalıyorum (hay geçmez olaydım) geçemeyince kibarlığıma tüküreyim: "Pardon, geçebilir miyim?" diye soruvermişim, ne dese iyi? "Hayır geçemezsin!" İşte tam o an Allah'ım sana geliyorum dediğim andır! Daha önce hiç karşılaşmadığım teyze kendince eeespirü yapıyor anlayacağınız, ayyy kıyamaaam, benimle maytap geçiyor yazıııık, diye düşünemedim tabi, hay sizin espri anlayışınızı eşekler kovalasın, diye düşünmek durumda bırakıldım malesef. Ne soruyosun dimi? ite kaka geç işte... Hayır, geçemezsin?!!! "Sizleri bana sayıyla mı verdiler acaba? Nerdeyim ben?" diyecektim aslında da aaah ah, diyemedim işte.

O andan itibaren beynim uyuşmuş sanırım, akşamın geri kalan kısmını hatırlamıyorum, ay iyki hatırlamıyorum.

İşte bunlar da benim hayatta kalma mücadelemin son örnekleri. Tüm bunlar 1 saatin içine nasıl sığmış olabilir onu anlamakta güçlük çekiyorum biraz. 

1. Foto - bozmayın kafamı!
2. Foto - dalarım ülennn!

Manalarını taşıyorlar.
Figüranım çok sevdiğim karikatür tipli yeğenlerden bir tanesidir ! bir tanedir  =)






13 Eylül 2011

olduğun yerde kal


bir sürü şeyi aynı anda isterken


tam olarak ne istediğini bilememek...


tam olarak ne istediğine karar vermek isterken


düşüncelerden yorulup hiç bir şey istememek


ve en sonunda olduğun yerde kalmak...



12 Eylül 2011

spontane şeyler

Bende bir şey ne kadar ani olursa, o kadar iyi bir sonuç elde ediyorum desem? Bazı özel günlere aylar öncesinden başlarım hazırlıklara ki o gün başım ağrımasın diye. Ama tam da o, aylar önce başlanan hazırlıklarda illaki bir şeyler iyi olmaz, ters gider ve memnuniyetsiz bir gün geçirilir nedense.


Bir de son dakikada verilen kararlarım vardır benim. Son dakikada bambaşka bir şey yaparım, mesela herkese ah ben o akşam siyah elbise giyeceğim derken, tam da o gün posta kutumda siparişini verdiğim kırmızı elbise beliriverir... cuk diye oturuverir üstüme de ben yalancı çıkma pahasına giyiveririm o kırmızı elbiseyi.


Daha önce hiç yaptırmadığım topuz da son dakkada mükemmel oluverirmiş, hem de pek hoşlanmadığım bir bayan vardı kuaförde, o yaparmış saçımı, ben de o andan itibaren sevmeye başlarmışım kendisini... ne kadar kötüyüm değil mi?

6 Eylül 2011

gazeteleri bağladım yine ve yeniden

Yarın 7 Eylül, peki planımıza göre 7 Eylül'de ne oluyormuş? Çocuklar gazete topluyormuş....

Bizim evde bu gazete bağlama aktivitesi şahsıma aittir, baba evinde de öyleydi, kendi evimde de sürdürüyorum bu geleneği. Severek mi yapıyorum bilmiyorum, alıştım galiba, sanırım sevmeye başladım ben bu işi!?? paylaştığıma göre!!!






Burada her köyün web sayfasında yukarıda görüldüğü gibi yıllık çöp toplama programı var, ayrıca posta yoluyla da köy halkına dağıtılır. Belediye bu programa her zaman uyar, ben uymadığını görmedim daha. Uyulamayacaksa da bir bilgilendirme olacağına eminim.

Konserve, camlar (kavanoz, cam şişeler), piller, pet şişeler, kartonlar, aluminyumlar, CD'ler,  Espresso kapsüllerinin toplandığı noktalar bellidir, çoğu alış veriş merkezlerinde de toplanıyor. Hepsi ayrı ayrı atılıyor. Cam şişeler renklere göre ayrılıyor, beyazlar, kahve rengiler, yeşiller... bunların dışındaysa atacağınız camın rengi, kenara bırakabiliyoruz. Günü geçmiş, kullanılmayan ilaçlar da eczanelere iade ediliyor.

Yukarıdaki planda ise belediyenin topladığı elbiseler (aslına bir sürü elbise toplama yeri de mevcut), gazeteler, yeşil çöp (yani yemek artıkları, ot, çimen, dal, budak, doğadan gelen şeyler yani) ve taşınma tarihleri zamanında daha büyük çöpler (büyük metal parçalar, renovasyon atıkları) için toplama tarihleri yazıyor. Tabi beni en çok ilgilendiren toplanan gazeteler.

Her köyde aynı değil ama bizim köyde gazete ve dergiler öğrenciler tarafından toplanıyor ve öğrenciler bu şekilde sınıf hesaplarına katkıda bulunuyor, yani belediye onlara ödeme yapıyor gazete toplama karşılığında, bu şekilde sınıflar ne kadar çok paraları varsa o kadar değişik gezi düzenleyebiliyorlar.

Ben de zamanında bu gazete toplayan öğrencilerden olmuştum, nefret ederdim. Soğukta karda kışta, yağmurda gazete toplardık kapı kapı. Yorucu olurdu benim için. Bazen yanında çikolata veren duyarlı teyzeler olurdu sevinirdik! =) Şimdi ben de gazetelerin yavrucuklar tarafından toplandığını bildiğim için, ince ince bağlıyorum gazeteleri ki ağır olmasın diye. Bir de ipini tutalacak kadar bırakıyorum ki rahat taşınabilsin. Sorna da yukarıdaki tarihleri not defterime yazıyorum unutmamak için.



Peki ben tüm bunları niye paylaştım şimdi? İşim gücüm yok ondan =)

Bir dahaki gazeteler 9 Kasım da toplanıyormuş... 


5 Eylül 2011

seviyorum

Bu dekorasyonu seviyorum.
Ortamı seviyorum.
Renkleri seviyorum.

Kendime zaman ayırmayı, kendim için bir şeyler yapmayı seviyorum.

Enerji toplamayı seviyorum.

Enerji toplamanın yollarını aramayı seviyorum.

Seviyorum da seviyorum =)




2 Eylül 2011

*****


5
*****
yıldızlı
*
5 tane yıldızımız var artık bizim =)
*
nice yıldızlara
*
nice yarınlara
*
nice yıllara
*
AŞKIM

50 sene sonra da böyle aşk dolu bakışmalarımız olsun!


1 Eylül 2011

renkler renkler renkler...

içim bu aralar öyle sıkıntılı, öyle bunalımlı ki... online mobilya mağazalarında karanlık yüreğime inat renklere yöneliyorum, capcanlı, rengarenk ne varsa hoşuma gidiyor içim açılıyor. Şu an, bu psikolojiyle ev döşeyecek olsam, renk renk olur her yer herhalde, sırf içimdeki bu kasvet gitsin diye.












Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...