31 Mayıs 2011

Mayıs'a veda ederken


A:cup:of:Relax "zürisee"

Elde avuçta neler kalmış diye düşünmeli...
Hafızayı yoklamalı biraz, elimde kalanları... neler aldım, neler verdim diye. Kendime ve başkalarına neler kattım? Yeni bir şey öğrendim mi? Yeni birşey öğrettim mi? Mutlu mu ettim acaba daha çok, mutsuz mu?

Oturup bi düşünmeli...


23 Mayıs 2011

ayrınTı

Ayrıntılara takılanlardanım sanırım. Müthiş yorucu olabiliyor bazen. Kimse mükemmel değildir, olamaz. Ama saygılı olabilir en azından.
Hep başkalarını suçlar yanım baskın çıkıyor bu günlerde. Niye bilmiyorum. Niye bu kadar alıngan oldum ben?
Rahat olduğumu sanıyordum, daha da mı rahat olmalıyım acaba?
Ben nasılım acaba?
Bir de onu düşünmek lazım.
Açık sözlülük iyidir bir bakıma, fazla mı açık sözlü oldum ki ?
Daha mı fazla susmam lazım?
Pazartesi pazartesi ne çok soru sordum =)

Paketim arkadaşıma ulaşmış, pek bi sevindirik oldum haberi alınca.
Mail'deki o güzel sözlerin günümü aydınlattı arkadaşım!
Teşekkür ederim!

20 Mayıs 2011

sevgi


Sevgine güvenirsen sevilmeyi hakedersin...

(wenn du deiner liebe traust, wirst du liebenswert)



19 Mayıs 2011

özgürlük

"Özgürlük, her sabah uyandığında istediğin aynı şeyleri yapabilmektir!"

Kumral Ada Mavi Tuna
görsel kaynak: google





buruk



Hayatta en korktuğum şey yanlış anlaşılmak, anlatamamak veya kendimi ifade edememektir. Denediğim en basit yoldur konuşmak. Konuşmadan dolaylı yolla hiç birşey anlatılamaz, doğru algılanamaz diye düşünüyorum. Bazen konuşursunuz, anlatırsınız, söylersiniz derdinizi... hiç bir faydası olmaz ya bazen. İnsanı çileden çıkaran bir hal alır zamanla. Sonra sorunu sürekli kendinizde aramaya başlarsınız. Ben mi yanlış bir şey söyledim, ben mi yanlış davrandım, yanlış olan ben miyim diye. Eksik olan ne? Ne? Anlatırsınız anlatırsınız anlatırsınız... Aah ah, dağlara taşlara ulaşır sözleriniz de, bir nefes kadar yakınınızdakine ulaşmaz ya. Öyle işte. Pes etmeli mi bilemezsiniz. Hiç bir sözün faydası olmadığını görünce susmayı yeğlersiniz. Cümleler beyninizde yankılanmaya başlar bu defa, bir o yana çarpar bir bu yana, acı vermeye başlar. Sesler bir yükselir bir alçalır. Birbirine karışır. Susturmaya çalırsınız. Kafanızda susmayınca kalbinize gömersiniz... Gömülen sözlerin çoğalmasıyla bir mezarlık yaratmaktan korkarak.


Bu gün çay poşetinden çıkan söz her şeye rağmen umut veriyor:


Bırakın öğrenelim, daha fazla sevinebilmek için.

18 Mayıs 2011

tutku



Bazı tutkularım var... hayallerimi süsleyen. Topuklu ayakkabılara müthiş bir hayranlığım var. Bakmalara doyamıyorum. Giyenlere, giyebilenlere, kendine yakıştırarak giyenlere büyük bir hayranlığım var. Beğenirim ama giyemem, mesela alasım gelir, bazen alırım, giymem, seviyorum ama giymeyi değil.
Alıp alıp giymeden ayakkabılığı bunlarla süslesem?
Bunda bir anormallik olur mu acaba?


Tıpkı asla binmeyi hayal etmeden kapımın önünde dursa yeter dediğim Harley Davidson'lar gibi... ne tuhafım.


Sweet Chili - Yogi Tea



Migros'ta Yogi Tea marka çaylar ucuzlamıştı bir ara, Sweet Chili - Mexican Spice çayını görünce ilgimi çekti. Chili yani kırmızı biberli çay, nasıl birşey acaba diye denemelik almıştım. Üzerinde Ayurveda bitki ve baharat çay karışımı - siyah çay değildir yazıyordu.


İçindekiler: Meyan kökü (değişik ağızda hoş bir tatlılık bırakan bir tat), nane, rezene, anason, zencefil, ısırgan otu, tarçın, chili (kırmızı biber), kakule, karanfil, karabiber.


Bu enteresan karışımı görünce denemek istedim mutlaka ve çok da beğendim. Beni stresli anlarımda yatıştıran tek çay bu. Böyle hafif acımsı tatlılık yayılıyor damağına insanın. Herkese denetmek istedim, hmm farklı diyenler oldu fakat kimse benim kadar beğenmedi heralde. Bilmiyorum. Yogi Tea çaylarının bir çoğunu denedim daha sonra, ama hiç birini bunun kadar beğenmedim. En sevdiğim yanı ise her çay poşetinden bir özlü söz çıkması:



Şimdiye kadar çıkanların arasından en beğendiğim söz:

Brücken bauen ist besser als Mauern. Duvar örmektense köprü inşaa etmek daha iyidir.



Ayurvedaya pek ilgim yok, varsa da tek ilgim budur =)

17 Mayıs 2011

blogger sen delirdin mi?



Ben tam yazmaya hevesli, hızımı alamamışken senin şu yaptığına bak. Güvendik bağrımıza bastık. Sansür belası zaten canımızı yeteri kadar sıkarken sen kalkmış teknik arza veriyorsun. Vallahi haftasonundan beri hevesim kursağımda kaldı. Şunu yazayım bunu yazayım derken senin arızanı araştırmaktan ne yazacağımı da unuttum. İyi bari. Bu son olsun.

zürih gölü sakinleri =)



10 Mayıs 2011

geçen seneden kalan bitmiş duvar projem

Nihayet paylaşabiliyorum.



En zoru çerçevelere seçtiğimiz fotoğraflar oldu. Gittiğimiz gördüğümüz gezdiğimiz yerlerden bir derleme yaptık, pek güzel oldu, baktıkça anımsadığımız tatillerimiz yemek yerken bize eşlik ediyor. Ortadaki iki fotoğrafta pek zorlandık. Onları da seçip yerleştirdikten sonra bitti panoramik kolaj duvarımız. Yerdeki halı da bu renk. Evim beyaz, lila, antrazit şu anda.

Tüm bunların yanına perde perde diye sayıkladım uzun süre, gayet basit ve sade ip perdelerim eşlik ediyor. Henüz sıkılmadım, istediğim gibi ferah. Bu gayet iyi.














2 Film



Haftasonu televizyonda zapping yaparken tam da yeni bir film başlıyordu, gerçek bir hikayeyi anlattığı için çok etkilendim. İzlemeyenler varsa tavsiye ederim. Filmin kısaca özeti: Şiddet ve ırkçılıkla dolu bir okula gönderilen öğretmen Erin Gruwell (Hilary Swank), öğrencilerin hayatında olan "kavga"'yı tamamen onların hayatından çıkarmak için savaşır.




The Terminal ise bana hiç çekici gelmediğinden alıpta aylarca izlemediğim filmlerdendi. Aslında bu kadar beklemek hataymış. Dün zamanı bol bulunca oturup onu izledik. İlginç bir komedi / dram filmi. Yani hikaye müthiş. Zaman zaman çok güldürüp, zaman zaman hüzünlendiriyor. Tom Hanks'a diyecek söz yok. Catherine'ciğim ise bir içim su ;-)

Ben çok geç kalmışım izlemek için, siz daha da geç kalmayın derim =)

şimdilik bu kadar.

9 Mayıs 2011

şundan bundan karışık - iç dökme seansı 1

Günlerden Pazartesi ve yine herşey bana karşı sanki, ya da bu aralar hassas bir dönemden geçiyorum, bilemedim =(

Zaten Cumartesi partimize davetsiz gelen misafirlere gıcık olmuşum. Hayır, tanrı misafirlerinin elbette başımın üstünde yeri var, ama ama ama... yüzsüzlere, pintilere, açık gönüllü olmaktan nasibini alamamış insanlara yerim yok kardeşim. Yok işte. Yok yok yok. Bana uzak Allah'a yakın olsunlar.

Zaten eski bir arkadaşa kafayı takmışım, o da "eski - püskü - unutulası arkadaşlar" listesine aday, uyuz olmuşum. Ki nedense bu liste bende bi hayli uzamaya başladı, yok acaba bende mi bir acayiplik var sorularını uyandırıyor kafamda. Arkadaş konusunda seçici olduğum kadar gaddarımdır (gaddarlaştırdılar kardeşim) ama yine de omzumda ağlamak isteyen varsa tersleyemiyorum elbet, bir yerde ben de insanım. Bir çok arkadaşımın zırıltısından omzum nasır tuttu, önemli olan o değil, asıl nankörlükleriyle kalbim nasır tuttu kötü olan da bu... Du bakalım, haksızlık ediyorsam yüzüm kızarsın inşallah, bekleyek görek.

Zaten iş yerindeki şu Londra meseleleri yeterince sinir küpüne çevirmiş beni, buradaki patronların topuna nokta nokta nokta - biiiiiip!!!!!!!!!

Zaten yine iş yerinde otopark yüzünden gereksiz gereksiz canımı sıkmışlar, len niye herkese eşit davranılmıyor diye çığırttırmışlar beni koca öğlen.

Zaten bir de söyleyemediklerim var... işte, her şeyi anlatamıyorum orda burda şurda... blogumda, bu yüzden daha da deli oluyorum.

İşte tüm bunların üstüne dallamanın biri bir daha yırtık moda kot pantalonuma gıcıklığına "Aaa pantolonun delinmiş" derse eğer - bir daha bu cümleyi kurarsan o delik senin alnının tam ortasında açılabilir gibi piskopatça tepkiler verebilirim.

Herşeye rağmen hayat güzel laylaylom, kuşlar, böcekler filan, evet kendimi durmadan motive etmeye çalışıyorum, bi şeyler yapmak lazım!

Ayrıca: Facebook sana uyuz oluyorum, dua et ki sen Blogdaşlarım var orada. Hain Facebook!

=)

Kayıp gül



İtiraf etmeliyim ki, ben henüz Küçük Prens'i okumadım ve yine itiraf etmeliyim ki, şimdi gidip bir de Küçük Prens edinmem lazım. Merak ettim.


Kayıp gül okuması kolay 205 sayfadan oluşan, hafif mistik ve azıcıkta psikolojik bir kitap. Anlatılmak istenen konu farklı bir dille anlatılmış. Güllerin dilinden mi desem ne desem? Başlarda bana çok sıkıcı gelmişti, sonunu tahmin ettiğimi düşünerekten, bakalım tahminim doğru çıkacak mı diye okumaya devam ettim. Tabiki tahminim doğru çıkmadı, ama beni öyle günlerce etkisi altına da almadı. Altı çizilecek bir kaç cümle var o kadar.


Ben ooo mükemmel bir kitap, Bayıla bayıla okudum diyemeyeceğim malesef. Eğer vaktiniz çoksa okuyun, yoksa boşverin. "Türklerin küçük prensi" yorumuna birşey diyemeyeceğim, ilk fırsatta onu da okumam lazım. Belki o zaman bu konuya tekrar dönerim.


Yerden yere vurdum gibi oldu kitabı ama öyle değil, balkonuma daha çok gül ekleme arzusunu körükledi bende o kadar. Bir fincan türk kahvesi eşliğinde Efes'te olma hayalleri kurdurdu bana... bu kadar yani fazlası değil malesef.




6 Mayıs 2011

farkettim de


Kimi insanları, iyi olanları değil, iyi olmayanları.

Evet işte o iyi olmayanları, ne kadar az tanırsan, onlara o kadar iyi davranabilirmişsin. Onları tanıdıkça seni kötüleştirebilirlermiş. Sabrını tüketebilirlermiş. Kötü olmamak için az tanımalıyız onları.

Bu böyleymiş.

Bazen mesafeli durmak daha iyiymiş.




5 Mayıs 2011

hediye


evet biz,
birbirimize hayatın hediyesiyiz,
sağlıkla, sevgiyle, huzurla,

hep böyle, yan yana olmamız dileğim.

seni karşıma çıkaran hayata teşekkür ederim!

iyiki doğdun sevgilim!


mutluluğun mutluluğumdur,
mutlu yıllar dilerim!


4 Mayıs 2011

bu defa sardunyam pembe ve...







ona güller eşlik etmekte... güllerle donatmak istiyorum balkonumu, her yer gül olsun, gül bahçem olsun balkonumda!

3 Mayıs 2011

her hayalin gerçek olma ihtimali var

Hong Kong



Miami Beach



Buenos Aires



Rio de Jeneiro



Alaska, kutup ışıkları



New York City







O halde buralardan başlayalım hayal kurmaya...

2 Mayıs 2011

pfsssfshhhhhh.....

beni ben yapan insanlara teşekkürlerimi sunarım!

çok doluyum be blog!!! 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...