22 Ekim 2009

Belki de 'en az' 9 ihtimal vardır


Düşündügünüz,
söylemek istediğiniz,
söylediğinizi sandığınız,
söylediğiniz,

karşınızdakinin

duymak istediği,
duyduğu,
anlamak istediği,
anladığını sandığı,
anladığı

arasında farklar vardır.

Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal vardır.

Sylviane Herpin


20 Ekim 2009

Zeynep mimlenince...



Sevgili hemşerim Kirazım mimlemiş beni. Öncelikle belirteyim ki Doriti bu yaz mıncıklayamadığım için çok üzülüyorum, içimde kaldı vallahi. Hani akraba olsa bu kadar mıncıklama arzusu olur bir insanda, bir de bende öyle her çocuğu mıncıklama arzusu da olmaz. Yani onu diyeyim. Öptüm sizi İlkay'cım!

1-Bloguna neden bu ismi verdin?
İsimden de anlaşılacağı gibi, birazcık keyfine düşkün biriyimdir vesselam. Bazı bazı oturur böööyle nasıl yorgunluk atarım diye düşünürüm. İşte bu blog yorgunluğumu, mutsuzluğumu, gerginliğimi attığım yer. Dönüp eski yazılarıma baktığımda geneli keyif aldığım şeyler olduğundan rahatlıyorum, dinleniyorum. Profilimde de yazıdığım gibi "Hayata güzel tarafından bakmak adına, beni mutlu eden şeyleri arşivlemek istedim." ve "Buraya geldikçe dinleneyim istedim" ve nihayetinde kahveyi de sevmemle birlikte A cup of Relax olsun dedim, bir fincan keyif gibi bir şey ben de bilmiyorum. Uyduruk bir isim işte. Ama çok düşündüm doğrusu. Öylesine pat diye verilmiş bir isim değil, ha bir de sırf afilli olsun diye ingilizce olsun istedim =)

Budur =)

2-Blog yazarken star tribiyle istediğin, olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?
2 çift çorap, 3 elbise ve bir permatik dermişim :)
Şaka bir yana düzgün bir Türkçe'yle yazmazsam olmaz. Elimden geldiğince düzgün yazmaya çalışıyorum. En azından imla hatası yapmamak için çok çaba sarfediyorum. Ama insanlık hali işte arada kaçıyor:) ama bu star tribi midir onu bilemedim şimdi:)

3-En son satın aldığın garip şey?
Garip derken? Hatırlamıyorum ama garip olarak kırışıklık kremi diyebilirim belki, çünkü kırışığı olmadan kırışıklık kremi kullanan tek kişi benimdir heralde =) o da her gün kullandığım bir şey değil, hem pahalı zaten. Bu yüzden her gün kullanmıyorum =)

4-Şeker gibi olduğun anlar?
Yaptığım bir şeyden memnun kaldıysam (bunlar genelde yemekler veya kek, pasta, tatlı türü şeyler olur) işte o zamanlar ne yaptıklarımın tadına ne de benim tadıma doyum olur =)

Bir de uykumu almadan uyandırılmamışsam, dinlenmiş ve güne bu yüzden keyifli başlamışsam, güzel bir haber almışsam şeker gibi olurum, etrafımdakileri öpücüklere boğasım gelir o kadar yani =)

5-Arkadaşım artık sormayın şunları dediğin şeyler?
Bebek yok mu? sorusu. Iyyyk gıcık oluyorum ya. Yok işte görmüyor musunuz, olsa görünür heralde dimi? Ne güzel bol rahat kıyafetler giymeye başlamıştım yeni yeni, geçenlerde bir şey giymiştim babam hamile kıyafeti gibi olmuş dedi, o gün bugündür giymiyorum zaten onu, yine darlara döndüm. Piskopat mıyım neyim?

Hâlâ ilk defa görenler var Saçını mı kestirdin? Neden kestirdin? diyor. Kesildiği belli zaten, o soru baştan saçma, peki sebebini napacan gardeşim? Neyseki bu dönemi atlatmak üzerereyim.
Bir de bir yerde bir tanıdık görünce laf olsun diye 7 sülaleni soruyor ya, annen napıyo? şu napıyo? bu nasıl? falan diye, vallahi sırf laf olsun diye soruyorlar ben biliyorum, işte onlara bekçisi miyim, madem çok merak ediyon, yeri belli yurdu belli git kendin sor! diyesim geliyor zaman zaman ama terbiyem müsade etmiyor.

6-Aynaya bakınca gördüğün?
Mecbur kalmadıkça bakmıyorum aynaya, hani işe gitmeyecek olsam hiç aklıma bile gelmeyecek. Baktığım zamanlarda da bazen 1 çift yorgun göz, iltihaplanmadıysa iyidir, ender de olsa dinlenmiş bir surat, sivilce falan yoksa ne âlâ.

Sabahları kalkınca insanın eli yüzü şişer ya, daha dün dikkatimi çekti, şişkin dudaklarım batmaya başladı şu günlerde gözüme, akşama kadar sönmeseler çok güzel olacak=)

Bir de benden 11 yaş küçük olan erkek kardeşimle olan benzerliklerimiz, hem kız hem yaşıma yakın olsa ikiz sanarlardı heralde, o kadar benzetiyorum kendime. Kız kardeşimle de çok benzetenler oluyor ama neyimizin benzediğini hala çözemedim, sanırım yan profilimiz benziyor baya =) işte aynaya bakarken bu kadar çok şey düşünüyor muşum da haberim yokmuş.

7-Kendini okutan blog dediğin?
Sağından solundan reklamlar fışkırmayan, yazdıklarından bir şeyler öğrenilebilen, düşüncelerime, duygularıma hitab edebilen bloglar pek bir güzel okutuyor kendini efendim.

8-Bu blog sahibi/sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?
Hafta içi iş gereği Zürih'te, aslında daha çok Zürih-Aarau otobanında diyebilirim, yani trafik sayesinde neredeyse 2 saatimiz yolda geçiyor :P

Hafta sonu alışveriş merkezleri (Buchs Migros Restaurant, Spreitenbach, Aarau, Glatt Center. Valla pek belli olmuyor İsviçre'de her an her yerde olunabilir)
Eşinin maçları.

Yılda bir defa yani Temmuz sonu veya Ağustos başı mutlaka bir kaç gün Denizli - Forum Çamlık'ta bir yerde sürterken, Çınar'da Candoğan Parkı'nda Zafer gazoz eşliğinde bir tost yerken, veya akşamları Çamlık'ta birşeyler tıkınırken filan görünebilirim;) Hemşerilere duyrulur! =)
Evet, Zeynep mimlenince çenesi düşüyor bazı bazı.
Çilekli Pastam, Pembiş kalemim sıra sende;)

19 Ekim 2009

Dikkatimi çeken isim: Remzi İren

Bunları ne ararken bulduğumu hatırlamıyorum fakat Remzi İren'in bu gelin başlıkları ile ilgili çalışmaları dikkatimi çekti. Yukarıdaki Ege Yörük gelini başlığı ve aşağıdaki de Ege Bölgesi Türkmen gelini başlığıymış.
Ben başlıkların hepsini çok beğendim ve hiç böyle güzel gelinlik başlıkları görmediğime üzüldüm açıkçası. Sanırım geleneklerimizden git gide uzaklaşmamızdan kaynaklanıyor... Kına gecemde geleneklere bağlı olmak adına böyle birşey yapsaydım keşke. Hiç düşünemedim.

Bir Egeli olarak bu ikisini paylaşmak istedim, siz de kendi yörenize ait birşeyler bulursunuz belki.
O kadar güzeller ki.

16 Ekim 2009

huzur, enerji, gülümsemek



Bu aralar bol bol enerji diliyorum kendime. Enerjik olmam için bir yığın sebebimin olduğunu düşünüyorum. Bir şeyler için varım, birileri için varım diye düşünüyorum. İlk önce kendimi sevmekle, yani kendimle barışık olup, kendimle didişmekten vazgeçmekle başlıyorum işe. Olumlu düşüncelerle dolaşıp olumlu düşüncelere sevketmek istiyorum etrafımdakileri. Herkesi memnun etme çabası durumu ama aşırı dozda değil tabi, öyle birşey mümkün de değil zaten (karakter meselesi, elden gelen bir şey değil yani). Bu yüzden enerji lazım enerji =)

Hani bazı insanlar vardır, resmen ışık saçarlar etraflarına, güler yüzlü ve cıvıl cıvıl olurlar. Bulundukları ortama huzur geliverir aniden. Kimi zaman bizden daha büyük dertleri olur ama hissettirmezler, her önüne çıkana dert yanıp durmazlar. Her ortamda anlatıp kimsenin canını sıkmak istemezler. Güçlüdürler çoğu zaman ve neşeli olabilmeyi başarırlar bir şekilde. İşte ben o insanlara hayranlıkla bakarım. Hayran olurum. Onlar gibi olabilmeyi dilerim zaman zaman ama bunun yapıdan gelen birşey olduğunu, o insanın doğasından geldiğini biliyorum. Herkes öyle olamaz. Olmaya çalışan da yapmacık görüntüler sergiler zaten.

Yine de en azından güler yüzlü olunabilir mesela. Hiç olmazsa bir "merhaba" bir "günaydın" ya da "nasılsın?" derken küçük bir gülümseme kondurmalı dudaklara. Bazen içten gelen (!) küçücük gülümsemelerin bile kocaman etkileri olduğunu düşünüyorum. Baştan pozitif tepki alırsın mesela. Karşılığı gelir bir şekilde, en basitinden yine bir gülümsemeyle gelen bir cevap olabilir.

Huzursuz dolaşıp, somurtmak, sürekli şikayet etmek kolay gibi görünsede uzun vadede yalnızlığa sebep olur. Ben aslında sinir olurum sürekli şikayet eden kişilere. Herkes şikayet edebilir, o kadar çok küçük ve anlamsız şey var ki şikayet edilebilecek, bunu alışkanlık haline getirenlerin vay haline diyorum.

Birazda memnun olabilmeyi öğrenmeli insan. Her küçük şeyin huzursuzluk getirmesine olanak vermemeli - bazı küçük şeylerden de huzur duyabilmeyi bilmeli aynı zamanda.

Hayat işte. Öğrenme, kaybetme, kazanma süreci... Her şeyin bir karşılığı var.





14 Ekim 2009

geçen yil bu zamanlar - vol. 3

Biz geçen yıl bu zamanlar ne de çok enerji depolamışız!
hop hop hoplamışız
zıp zıp zıplamışız





=)





Ah be tatil sen ne güzel şeysin!


9 Ekim 2009

neler yapıyorum yapacağım vs.

"geçen yıl bu zamanlar" foto dizisine devam edeceğim ama önce bu yazımı araya sıkıştırmam lazım. Bu reklam arası olarak kabul edilebilir =)

Dün fotoğraf ekleyemedim çünkü tavla oynamasını öğrettiler bana, ona takıldık biraz :) Yıllardır hep merak ediyordum, en sonunda öğrendim. =)

Neyse asıl konumuz bu değil. Konu önümüzdeki günler, haftalardaki planlarım:

Ev dekorasyonuyla ilgili müthiş planlarımız var. Ev değil de daha çok duvar dekorasyonu diyelim. Neler yapabiliriz diye düşünürken hayal gücümün ne kadar geniş olduğunu farkettim:) ama bir de onları uygulaması var tabi. Ne nasıl yapılır hiç bir fikrim yok. Ama yapmak istediğimiz şey eğer başına geçebilirsek zaman gerektiren bir şey.

Yatak odasında perde değişikliği olacak. Bugün yolumuz ikea'ya düşecek yani.

Bu ay sonunda bir günlük "yağlı ve suluboya" workshop'una katılacağım. Benim için de bir değişiklik olacak. Şu yağlı boya hep içimde kalmıştır. Bakalım belki bir başlangıç olur.

Onun sonrasında yine 4 saatlik kıyafet kombinleme / gardrop düzenleme ile ilgili farklı bir workshop'a katılacağım, valla sırf merakımdan. Gardrop düzeniyle ilgili ne gibi püf noktaları olabilir merak ettim doğrusu. Hem belki daha düzenli olmama vesile olur bu workshop =P

Ayın 23'ünden itibaren tam 10 günlük tatilim var. Bol bol kitap okumanın dışında günlerimi nasıl değerlendirebilirim diye düşünüyorum.


Ha bir de bir iş görüşmem var ama onu pek kafaya takmıyorum.

İşte böyle sevgili günlük.

Hadi bana baş baş!

7 Ekim 2009

gecen yil bu zamanlar - vol. 2

... benim için çöllerde yuvarlanan bir mecnun gördüm=)







dahası var ;)

6 Ekim 2009

gecen yil bu zamanlar...

ne arabesk bir başlık=)
ama ne yapmışım, neler yapmışız biz geçen yıl bu zamanlar fotoğraflarla hatırlamak istedim, bir nostalji yapayım dedim:

Bulutların üstünde uçmuşum...



Hayalet bir kadınla yan yana durmuşum...
En güzel gün batımına şahit olmuşum...


Kumullarda yürümüşüm...


Bir sürü muz ağacı görmüşüm...


devamı gelecek...



gitmiyorum ama dönecegim*)

önce bi güzel silkelenip...

sonra bi güzel enerji depolayıp...

dönmem lazım

evet evet!

döneceğim!

=)

2 Ekim 2009

Sonbahar ve içimde birikip taşanlar

Severim ben sonbaharı, hele bir de güneş yüzünü gösteriyorsa. Sarı sarı yapraklar böyle altınımsı olur. Ormanın içindeysen ve yürüdükçe yaprakların hışıltısı bozar sükuneti, gökyüzüne çevirince bakışlarını, güneş gözlerini kamaştırıyorsa ne güzeldir o sonbahar. İçini ısıtır aslında, yazın ardından gelen dinginlik karıştırılır çoğu zaman hüzünle... ama ben severim sonbaharı. Hele bir de güneş ısıtıyorsa insanın içini.

Şu günlerde yine yeni arayışlar içinde buluyorum kendimi. Düşünmekten yorgun düşüyorum. İnsanların birbirlerini yanlış anlamasından sıkılıyorum. Yanlış anlaşılmaktan sıkılıyorum. Herkesin kendinde "bebek getirin artık" deme hakkına sahip olduklarını düşünmelerine sıkılıyorum.

İş değiştirme planları içersindeyim bu aralar. Gerçi bir senedir oyalanıyorum, ya da beni oyaladılar diyelim. Salı günü dosyalarımı yolladım, şu an cevap bekliyorum. Bu bekleme süreci çok sancılı oluyor. Gece rüyama da girdi: "Mülakata son dakikada hazırlıksız çağırılıyorum, kırmızı eski Toyota Corollam bozulup duruyor (şu an yok böyle bir arabam nerden peydah olduysa), park yeri bulamıyorum, buluyorum parka girerken araba durmuyor bir türlü, frenleri tutmuyor, üstüm başım düzgün olmuyor, takım elbisemi tamamlayan ceketimi unutuyorum arabada, geri dönüyorum onu alıyorum, bu defa çantamı unutuyorum, geri dönüyorum çantamı alıyorum. Park yerleri binanın üst katında olduğundan ulaşmam gereken kata kadar merdivenler in in bitmiyor, asansörler gelmiyor, hatta yok oluyor, ulaştığımı sandığım orta kata iniyorum, o da ne? bir kat daha inmek zorunda kalıyorum çünkü her yer değişmiş. Ortam kalabalık, insanlar önümü kesiyor, ayaklarım ağırlaşıyor, hızlı ilerleyemiyorum bir türlü, randevuya iki dakika kalmış ve o an benim için her bir saniye önemliyken karşıma türlü türlü aksilikler çıkıyor..." derken sıkıntı içinde uyanıyorum.

Gözüm dakka başı telefonda. Çalsa bir türlü çalmasa bir türlü. "Hakkımızda hayırlısı" diyorum yine yanlış anlaşılıyorum. "Adaklar adıyorum", "müjdem var" diyorum yine yanlış anlaşılmaktan korkuyorum. 3 yıldır evliyiz diye herkesin her işimizi bebeğe bağlaması sinirlerimi bozuyor. Herkes kendi hayatına baksa iyi olacak, ama kalp kırmaktan da korkuyorum, bir gün açacağım ağzımı yumacağım gözümü sonra suçlu yine ben olacağım.

Eski kafalı insanlar var, yıllardır Avrupa görmüş ama zihniyet tamamen "eski hamam eski tas" Ben de mi ilerde böyle olucam acaba derken buluyorum bazen kendimi. Aman Allah korusun diyorum sonra.

İçim dolmuş taşmış resmen. Aslında anlatmadığım ama beni üzen daha çok şey var, onları bari kendime saklayayım. Neyse bu kadarınla bile biraz rahatlar gibi oldum:) İşte hayat, tüm bunlara rağmen seviyorum ben sonbaharı. Bana huzur veren zaman dilimidir kendisi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...