18 Kasım 2015

Neuschwanstein Sarayi - Almanya

Bu sene doğum günümde eşim bana bir sürpriz yaptı ve işe gitmedi, işe gitmediği gibi de topla valizini gidiyoruz dedi. Nereye olduğunu da söylemedi. Bense Meldasız bi yere gitmem dedim, o da, Melda da geliyor tabiki dedi:)

İşte böyle nereye gideceğimizi bilmeden bi gecelik valiz hazırladım ve dağlara tepelere kayak merkezlerine gitmesek bari diye de dua ettim içimden.

Doğum günüm var, gelen giden olur diye de dünyanın hazırlığını yapmıştım, 2 tepsicik poğaça, 3 tepsicik kurabiye gibi, evi topla Meldayla ilgilen derken baya baya yorulmuştum. Hiç dağ tepe kar çekecek halim yoktu doğrusu.

Bana bütün randevularını iptal et ve 1 saat içinde çıkalım yola dedi. Neyse çıktık yola, rotaya bakınca dedim eyvah, Avusturya'ya mı gidiyoruz? Dağlara, olamaz... Derken Almanya'ya geçiş yaptık, Allah allah dedim, Almanyada bu mevsimde turistik neresi var ki gezilecek. Komşu ülke, neredeyse ayda bir gittiğimiz yer (alışveriş, akraba ziyareti). 2 saat kadar yol aldıktan sonra şöyle çevreme bakındım ve dedim ki, nereye gidiyoruz? Neuschwanstein mi yoksa? diye de alaycı bi şekilde tahmin yürütmeye çalışıyordum, sonra da dedim ki, oraya Melda büyüyünce gidelim en iyisi, şimdi bişey anlamaz. Yani kendi doğum günümde bile çocuğumun eğlencesini düşünüyordum. :)

Tabi ben doğru tahmin yürütmeme rağmen eşim hiç renk vermedi ve bana yine de sürpriz oldu Neuschwanstein sarayına gitmek, acaba orada mı konaklayacağız diye düşünürken, hayır dedi, buradan 1 bucuk saatlik daha yolumuz var orada kalıcaz.

Neuschwanstein sarayı hakkında kısa bilgi geçecek olursam:

2. Ludwig Bayern kralı tafaından yaptırılmış (Krallık dönemi 1864 - 1886)
2. Ludwıg doğum: 1845 ölüm: 1886
1868 yılında başlayarak, yaklaşık 17 senede tamamlanmış.Aslında tam tamamlanamamış ve tam da hayal ettiği gibi olmamış, ayrıca kralın ömrü vefa etmemiş buna. ölümünden sonra sarayın kalan kısımları da 1892 yılında "hızlıca" tamamlanmış.
Kralın asıl hedefi ortaçağ görünümünde modern tekniklerle kuşatılmış bir şato yaptırmakmış. 
Ayrıca bu sarayın o zamanki adı da sadece "yeni saray"mış, sonradan Neuschwanstein sarayı olmuş.

Kralın ölümü ise günümüze kadar bir sır olarak kalmış. Bir gece kendisinin "ülke yönetebilecek kapasite ve olgunlukta" olmadığına dair rapor hazırlayan psikiatristiyle birlikte tutuklanır ve ertesi sabah her ikiside "açıklanamayan bir durumda" (ne anlama geliyorsa, sayfasında böyle yazılmış) Starnerberg gölünde ölü olarak bulunurlar.

Sarayla ilgili beni etkileyen en önemli şeyler ise:

1892 yılından beri her şeyi orjinal olması (perdeler, duvarlar, yerler) yani 123 yıldır herşey korunuyor. İçeride sırf duvarların, resimlerin yapıların zarar görmemesi açısından fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Her ne kadar içim gitsede fotoğraf çekemedim. Duvarlarını dokulmaması için camla kaplamışlar, perdeler ipektenmiş, onları da etrafını birşeyle sarıp korumuşlar. Duvarlara kapılara mümkün olduğunca sürtünmeden yürüyün ve çantalarınızı lütfen önünüze doğru alın ki, bir yerten geçerken duvara kapıya sürtülmesin diye de rica ediyorlar.

Sarayın içindeki mağaraya benzeyen geçit ve kış bahçesi de çok etkiledi beni. Keşke sis olmasaydı da, manzarayı da görebilseydik. Acayip sis vardı ve bu yüzden fotoğraflarda bile sarayın büyüklüğü belli olmuyor ve net değil.




Saraya isterseniz ücret karşılığında faytonlarla da çıkabilirsiniz. Atlar öyle büyük öyle büyüktü ki, fotoğrafta belli bile olmamış, Hayatımda gördüğüm en iri atlardı sanırım. Alaman atı :) Amma velakin biz faytona binmedik, hem çok sıra vardı hem de bilet sırası beklerdek o kadar üşüdük ki, bari yürüyelim de ısınalım dedik. Yaklaşık yarım saatte çıktık, arada bir kahve molası verdik. Meldanın peşinde koşturmak gerçekten de ısınmamızı sağladı :) O aşağıya koşuyordu, biz yukarı çıkarıyorduk, o aşağıya bir yukarı derken, 2 geri 1 ileri çıktık tepeye.

Anlat anlat bitmeyecek. Sıkmaktan da korkuyorum biraz. Buradan sonra München yazısı var.






11 Kasım 2015

Balkabağı hikayesi



Önce bahçemi
sonra soframı süslediler....

En sonunda da midemizi şenlendirdiler!

Hep gözüm korkardı, oysa ne basitmiş yapımı. 

Tek zorluğu parçalara ayırıp soymak ama o kadar da olsun artık :)


21 Ekim 2015

Huzur


Huzur bazen firinindan yeni çikmis bir kektir bence.

Veya

Buz gibi sokaktan sicacik evine girdiginde mutfaktan gelen o tereyaginda kavrulmus sogan kokusu degil midir?

Rabbim herkese sicacik bir yuva, sicacik as, sicacik bir aile versin.

içimden geldi! =)



16 Ekim 2015

duygularim...

Nedendir bilmem. Sebebini hiç düşünmedim. Ne zaman yapraklar dökülmeye başlasa, etrafımı turuncu kızıl renkler sarsa iç dünyama döner, şöyle bir yoklarım ne var ne yok diye...
Belki de sonbaharın gelmesiyle birlikte, Ekim'de yeni yaş alıyor olmamdır bunun sebebi.

Bi duygu yoğunlugu... duygu seli... nereye koyup yerleştireceğimi bilemediğim kelimeler uçuşur içimde.

Duygularıma gelince... bir evladım olduktan sonra bugüne kadar bildiğim ne varsa anlamını yitirdi sanki ve ben yeniden, sıfırdan, iki çift masum gözün dünyasından bakmaya başladım etrafa. Bakmaya çalışıyorum demek daha yerinde olur. Belki beceriyorum belki de beceremiyorum ama sürekli anlamaya calışıyorum ve tam da bu yüzden sık sık çocukluğuma yolculuk yapar oldum.

Mutlu bir çocuktum ve beni nelerin daha da mutlu ettiğini hatırlamaya çalışıyorum.
Nelerden korktuğumu, nelerden kaçtığımı, neyi sevip neyi sevmediğimi, eksiklerimi, artılarımı... ve daha bir sürü şey.

Tüm bunlar elbette kendi çocukluğumdaki eksikleri çocuğumla tamamlamak için değil, asla böyle bir niyetim yok. Tüm bunlar sadece Allah'ın bana lütfettiği bu annelik yolunda ışık tutsun diye. Nerede durduğumu bileyim diye. Işık tutsun ki evladım hangi yolu seçeceğine, nereden gitmek istediğine kolaylıkla karar verebilsin diye.

Ne kadar az biliyorum diye hayıflanıyorum ve sanki ne kadar çok şey bilirsem o kadar çok sey öğretebilirmişim gibi geliyor... sonra kendime bir tokat atıp Zeynep kendine gel diyesim gelir. Şu günlerde, ve yaşım ilerledikçe biriktirdiklerimle beraber nerede durduğumu daha iyi anlıyorum ve anlayacağım.

Ve tüm bu yazdıklarım aslında günlerdir kafamı kurcalayan, içimi kemiren, çok önemsediğim şu iki soru ve bu iki sorudan doğan cümle itti beni:

Kim benimle nerede duruyor?
Ben kiminle nerede duruyorum?

"Korkuyorum bana değer verenleri göremeyip ve onların kıymetini bilememekten!"


Çok bilmişlik taslayıp, kalp kırmaktan. Boş konuşmalarla gönülleri dolduramaktan. Kalp kıracağım diye korka korka yaşayıp kırılmaktan.

Anlayışlı olurken kırıcı olmamayı, ama kırılmaya da fırsat vermemeyi nasıl öğrenirim, nasıl öğretirim bilmiyorum. Bilmediğim onca şey arasında.

Kelime kelimeyi, laf lafı açacak. En iyisimi burada noktayı koymalı. Mutlu bir haftasonu olsun.






14 Ekim 2015

yagmur yagmadigi sürece


çocuklarla sokakta ne kadar cok vakit geçirirsek ben o kadar mutlu oluyorum desem? Ancak açik havada atabiliyorlar enerjilerini ve çocuklarin sayesinde biz de disari cikmis oluyoruz, yoksa evde is güç derken tikilip kalicaz. Keskeleri sevmeyiz ama ben yine de keske Melda kuzenlerine bi tik daha yakin olabilseydi diyorum ve sonra buna da sükür deyip avutuyorum kendimi.

Evin içinde oyalayacak seyler arasam da, bazı aktiviteler için çok küçük veya hiç ilgisini çekmiyor. Ya da sürekli başında durmak gerekiyor, hal böyle olunca benim diğer işler icin zamanim git gide daraliyor haliyle bu da bende stres hali yaratiyor dogal olarak. Sürekli yaptigi seyler vardi mesela kagida biseyler çizmek gibi ama onlardan da bikti. Bazen koyuyorum önüne enteresan seyleri, makarnaydi, kavanozdu, dagitmasina da izin veriyorum ama çabuk sikiliyor. Televizyon seyretmeyi, özellikle Pepee'yi cok seviyor ama ben bunu olabildigince sinirlamak istiyorum ve bunun icinde müthis çaba harcamam gerekiyor.

Kimi zaman ellerini yikamasi icin yolluyorum lavaboya, sabunuydu oydu buydu derken orada da vakit gecirmesine izin veriyorum çünkü suyla oynamayi hangi cocuk sevmez ki dimi.

Yagmur yagmadigi sürece, en güzeli çek kapiyi at kendini sokaga.

En güzeli.





13 Ekim 2015

2 ye 1 kala



Canim kizim, Allah'in izniyle uzun bir yol var önünde. Aynen böyle iste... arada durup dinlenmeyi, dinlenirken seyretmeyi, insanlari tanimayi ama en önemlisi hayattan zevk almayi, iste aynen böyle ögrenmelisin. Hiç bir zaman hiç bir sey karartmasin gönlünü. Umut en güçlü isigin olsun su hayat yolunda. Herkes için, hersey için her zaman umut vardir bunu unutma.

Bugün çok sükür 23 aylik oluyorsun, sen yüregime düstügünden beri her an her nefes için ne kadar sükretsem az gelir. Sana dünyanin en güzel kelimelerini toplayip yazasim geliyor ama bunu yapacak kapasitede degilim ne yazikki... Bunun yerine sana olan sevgimi belki hissettirebilirim, suyunu çikarmadan :)



7 Ekim 2015

Hastane ziyaretleri / Bebek ziyaretleri


Aile ve çevre genis olunca hayatimiza giren bebek sayisi masallah eksik olmuyor ve son zamanlarda ise arka arkaya hamillik haberleri aliyorum.

çok sükür :)

Kendim dogurup hastanede yatincaya kadar bilmezdim yeni dogum yapmis birine en güzeli ne götürüp götürmemek gerektigini.

Ben dogum yaptigim siralar ne yazik ki tasinmamiza 1-2 hafta vardi, 5 gece hastanede kalmistim, eve geldikten az bi süre sonra tasinacaktik. Bu yüzden hastaneye hiç çiçek getirmeselerdi benim için daha iyi olacakti. Elbette güzel birseydir eve gidince her yerin rengarenk çiçeklerle dolu olmasi. Ama benim ne o kadar vazom vardi, ne de kolilenmemis vazom. Bu yüzden çiçekleri hastanede birakmak zorunda kaldim.

Her neyse. Ben artik Hastaneye çiçek böcek götürmek yerine, bebege ufak bir hediye ve anneye de ev yapimi kurabiyeler götürüyorum (çünkü çikolatadan bikkinlik gelmisti bana) Evde hangi dolabi açsam, aylarca hastaneye gelen çikolatalardan çikti... 

çikolata kötü degil tabi, ama herkes veya bi cok kisi çikolata götürdügü icin sirf degisiklik amacli kurabiye yapip götürüyorum artik ve bunu adet edinmeye basladim kendime.

Paketlemesi de ayri zevkli oluyor.



16 Eylül 2015

kizimin yeni kitaplari


2 senedir nereye koyacagima bir türlü karar veremedigim kitaplarim su anda yatakodamda mini kitaplikta yerlerini aldilar ve sanirim uzunca bi süre orada kalacaklar. Genelde yatmadan önce okudugum icin en mantiklisi yanibasimda olmalariydi tabi. Hal böyle olunca, gece veya sabahlari yanimizda gelen minik kusum sabahlari biz uyurken pek bi sever kitapligimdaki kutulara cikmayi, bir kaç kitap alip sayfalarini karistirmayi. Geçenlerde elinde resimli bir kitapla uyuya kalinca, kafama dank etti, neden evde Melda’ya göre fazla kitap yok, dedim kendi kendime. Okuma yazmasi yok ama hep ayni karton bebek kitaplarina bakmaktan o bile bikti.

En iyisimi dedim ben kisa hikayeleri, bol resimleri olan kitaplar alayim kuzuma. Önce aklima benim çocukluk kitaplarim geldi, annemin evinde yillardir dokunulmayan içinde bizim binbir cesit kitaplarimizin oldugu bir kitaplik vardi. Dedim ki oradan güzellerini seçeyim, hem anisi olur ama nerdeee… bizim kitaplar uçmus, artik ne olduysa… anneme soruyorum, attiysa bile attim demeye dili varmiyor heralde, ya da gercekten hatirlamiyor ayirip attigini filan. Kalan son kitaplar da gelen giden çocuklarin elinde perisan olmus, sayfalari dökülmüs yirtilmis vs.

O güne kadar niye akil edip, otu boku kendime saklayan ben kitaplarimi koruyamadigima öyle bir üzüldüm öyle bir içerledim ki… Aklima da hiç gelmedi dogrusu, bir gün çocugum olur da kitaplarimi okuruz diye.

Daha sonra üzüntümü bir kenara birakip, kizima prensesli, prensli, klasik masal hikayelerinden daha farkli hikayeleri olan kitaplar aramaya basladim. Ay öyle güzel seyler varki. Bir servet harcanir. Ama ben tabi o kadar harcayamadim, bir kismini harcadim sadece J Resimlerini çok çok begendigim kitaplarin hikayelerine çok da fazla takilmadan aldim geçtim.
Sonuçta resimlerine bakicaz birlikte, yorum yapicaz. Büyüdügü zaman da aralarinda güzel hikayesi olanlari birlikte okuruz veya yeni kitaplar kesfederiz.

Kiz kardesim bu kitaplari görünce, abla sen bunlari kendine almissin dedi :) ”olabilir” dedim, vermiyorum zaten su anda Melda’ya. Sadece karton kitaplari alabilir :)

Öyle günlük okuma saatlerimiz yok henüz. Mesela uyku öncesi kitap hiç olmuyor. Zor yatiriyorum zaten, bir de isin içine kitap girince iyice uykusu açiliyor. Belki gündüzleri yemeklerden önce, yemeklerden sonra olabilir. Bilemiyorum.

Su anda bir hayalim varsa o da, Melda büyüyünce, kendisine hediye edilen kitaplar için mutluluk duymasi olur. Daha hiç öyle bir çocuk tanimadim hayatimda. Bakalim Melda nasil olacak?

15 Eylül 2015

öyle umdugun gibi olmuyor iste...


Hayat yine yoruyor insanlari...

Ülkemdeki huzursuzluk mu dersin, ülkelerin bitmek tükenmez saçma savaslari yüzünden evinden barkindan kaçmak zorunda kalan mültecilerin drami mi dersin, kutsal topraklardaki ihmalkarlik yüzünden devrilen vinç mi dersin. Hele ki annecigimi oralara ugurlamisken, aklim ister istemez hep orada, yüregimse agzimda.

Neye üzülecegimizi sasirmisken hayat diger taraftan kaldigi yerden devam etmek zorunda. Elimizden hiç birsey gelmiyorsa bile en azindan daha güzel bir gelecek için duyarli, sefkat ve merhametle büyüyen, sevgi dolu çocuklar yetistirebiliriz sanirim. Her anne babanin tek amaci bu zaten, biliyorum. Ve elbette herseyi en basta kendi yavrularimizin mutlulugu için yapariz, ama onlarin mutlulugu icin çabalarken, baskalarini mutsuz etmemeyi, üzmemeyi ögretebiliriz degil mi...?

Su anda bebegimi oyun grubuna alistirip spora gitme çabalarim devam ediyor. Amaç spora gitmekten ziyade, daha çok Melda'yi kisa bir süreligine annesinden ayri kalip, baska çocuklarla vakit geçirebilmeyi ögretmek aslinda. Kizimla 22 aydir tam anlamiyla yapisigiz. Sebebini tam olarak bilmiyorum belki dogustan bir karakter meselesidir bu ama Melda'da sanki tarafimdan terkedilme korkusu var gibime geliyor. Sanirim ise gitmek zorunda oldugum için böyle. Bu durum beni tam anlamiyla mahvediyor. çaktirmadan kaçsam bir dert, annecim ben hemen geri dönücem desem daha büyük bir dert. Sürekli göz hapsindeyim, benim onun bulundugu mekandan ayrilmayacagimdan emin olana kadar rahat degil. Hatta beni elimden tutup eve gitmek istiyor, cünkü evde ikimiz olunca birakmayacagimi cok iyi biliyor.

Daha 22 aylik, tabiki cok cok kücük, ama bazi seyleri çok iyi anladigindan eminim. Ona her gece yatmadan önce ne kadar sevdigimi, asla terketmeyecegimi, gidince her zaman geri dönecegimi defalarca tembih ediyorum. Beni cok iyi anladigindan eminim. Ona hak veriyorum, ben bile su koskoca halimle onu bir dakika göremeyince özlerken, yavruma sonuna kadar hak veriyorum.

Zamanla alisacagiz.


18 Şubat 2015

15 ay 5 gün ve seyrettiklerim

Evet, tam tamina 15 ay ve 5 gün önce hayatimiz degisti ve bazi seyler bu durumda önceligini yitirdi ne yazikki. Bunlardan biri de sevgili, bi tanecik blogum oldu malesef.
Ama insan içinden gelmeyince de yazamiyor yahu. Yani blogumdan uzak kalmamin asil sebebini tamamiyle anneligin üstüne atamam. Yazacak, paylasacak onca sey varken insanin eli gitmiyor bi türlü cani istemeyince.
Su anda buraya annelikle, bebisimle ilgili fazla sey yazmak istemiyorum. Bu aralar sessizce köseme cekilip içimden tasanlari yazmak istiyorum, ya da daha dogrusu havami degistirmek istiyorum biraz.

Bebegim yeni dogdugunda ve ben yeni tasindigimiz kocaman evde minicik kuzumla tek basima kaldigim zamanlarda en yakin dostum haliyle televizyon ve diziler oldu :) Su anda haftada iki gün çalismamin disinda, evdeyken zamanimin bi kismini dizi seyrederek geciriyorum. Alistim ne yazik ki. Ama neden? emzirirken en kolay sey televizyon seyretmek oldu, koca evin ürkütücü sessizligine ses getirdi, kafa dagitmak daha kolay oldu benim icin... kitap okumak gelmedi hic icimden, cok denedim ama kitap okumak icin dinç olmak gerekiyor. Bense öyle yoruluyordum ki, ve minik kuzu büyüdükce daha da yoruluyorum, kitap okumak yerine kuzu uyuyunca hemen uzanip dinleniyordum. Televizyon açik kalsa bile dinlenmek mümkündü, sizip kalsam da farketmiyordu.

Gerçi hiç bir diziyi yayinlandigi vakitte seyredemiyorum tabi. Hep internetten. Hep canimin istedigi zaman. Cünkü dizi saatleri haliyle Melda'min uyku saatlerine denk geliyor, doyur, yika, giydir, yatir, en az 20 dk uyumasini bekle derken benim uyku saatim yaklasiyor.

Yeni yila girdik gireli vizyona bi ton komedi türk filmi girdi... Ama bi tanesi vardi ki asla kaçirmak istemiyordum. Ben ki Leyla ile Mecnun hayrani olarak Burak Aksak'in filmine mutlaka gitmek istiyordum amma velakin sinemayi takip eden kim? Sinemanin yolunu dahi unutmustum ve en son hangi filme gittigimi bile hatirlamiyordum yani. Sagolsun ablam laf arasinda yarin sinemaya gidiyoruz falan filan deyince, kücük cocuklar gibi ay beni de götürün abla, ben de gelmek istiyorum, Osi evde kalsin cocuk baksin, dedim ve fedakar kocacigimin sayesinde aylar sonra eglencelik bisey icin kendime iki saat ayirma sansi buldum.


Her neyse, spontane bi sekilde Bana Masal anlatma ya gittim ve artik bu yogun ve stresli geçen günlerden midir, ya da sinirlerimin bozuklugundan midir, ya da film gercekten komik oldgundan midir bilmiyorum öyle çok güldüm ki, gülmekten agladim, gözlerimden yaslar sel oldu akti resmen. Bana kalirsa gözlerden yas getirecek kadar komik degildi, sanirim benim sinirlerim bozuktu biraz, ya da acayip gülesim gelmis gercekten bilmiyorum. Emin de olamiyorum bak. Film hakkinda elestiri veya yorum yapamicam ama beni baya bi keyiflendirdigi kesin, firsat bulsam yine zevkle izlerim yani.

Onun disinda komedi veya aile dizilerini sevdigim icin daha önce "Aramizda kalsin"i seyrediyordum ki ne yazikki bitti. O benim icin "canim ailem" dizisinin devami gibi birseydi.

Yine kafa dagitmak icin, beni keyiflendiren dizilerden biri de "Ulan istanbul"dur. Simdi inernetten yayinlaniyor sadece, benim icin cok ta önemli degil tabi, yerine yine keyifli oldugunu düsündügüm "5 kardes" geldi. Onu da sevdim dogrusu. Devami gelir insallah. Derken benim dizi tarzima uymayan ama yine de heyecanli buldugum icin ve Engin Akyürek dahil olmak üzere bir kac oyuncu/karakteri de begendigim icin "Kara para ask" i seyrediyorum. (Tuba Büyüküstün'ün sesine ne olmus yaw?)

Haa, bi de sey var dogru... o da tarzima uygun degil ama iste hem mahalle baskisi diyelim. Eli yüzü düzgün genç oyuncularin bol oldugu "Seref meselesi" var. Merak ettim seyrettim, Sükran Ovali ve Sükrü Özyildiz en begendigim karakterler arasina girdi ama su an yavas yavas kopuyorum diziden. Bi cok bölümünü de bastan sona seyredemedim zaten. Hem zamanim olmuyor dogal olarak hem tekrar netten seyrederken Melda'nin ortalikta olmamasi gerekiyor ve ben o uyurken seyrettim dizi kontenjanini Kara Para Ask'la dolduruyorum.

Minik kusumun televizyon seyretmesine izin veriyorum (oturtup saatlerce seyrettiriyorum anlamina gelmiyor bu elbette. Kendisi de kurtludur zaten öyle oturup seyretmez) ama o varken televizyonda ne olduguna cok cok dikkat ediyorum. Siddet, silah barindiran görüntülerin olmasina kesinlikle müsade etmiyorum. O varken genelde TRT Cocuk veya Planet Cocuk ya da Yumurcak TV acik olur.

Cocuk kanali demisken :) en begendigim cocuk kanali dizisi ise "Rafadan Tayfa" O Istanbulun animasyon hali cok hosuma gidiyor =) ve sürekli seyrettiklerimiz ise Pepee, Pisi, Niloya, Can ve ara ara Leliko... Leliko'yu cok sevmiyorum ama arada kayniyor iste. Aslinda bunlari Melda degil ben seyrediyorum daha cok :) Melda'cim sadece sarkili türkülü kisimlari seviyor, dans etmeyi seviyor kuzum...

Bugünlük bu kadar, ay Zeyno ne televizyonkolik olmussun demeyin lütfen :)






12 Şubat 2015

hayat

Hayat o kadar hizli geçiyor, her sey o kadar hizli gelisiyor ki hayret ediyorum.
Kizim gibi mesela...
Rabbimiz bize öyle enerjik bi kiz verdi ki, zaman nasil geciyor hic anlamiyorum.

özledim buralari.

yazmayi, anilar birakmayi çok özledim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...