30 Aralık 2009

grip yapisti yakama

Cumartesi günü grip nedir bilmem dedim, ertesi gün yataklara düstüm... iyi mi? Pazar gününden beri yorgan dösek yatiyorum... Doktorum grip olmussun dedi. Bir terliyorum bir üsüyorum... öksürük bir taraftan, bas agrisi bir taraftan. Sanirim Sevgiliye de bulasmak üzere, hatta bulasti. Neyse.

Tüm dostlara saglik ve sevgi dolu yeni yillar dilerim!!!

22 Aralık 2009

İsviçre'nin başkentinden ışıl ışıl kareler

İsviçre'nin başkenti Zürih sanır bir çoğu. Türkiye'nin başkentini İstanbul sandıkları gibi... Halbuki Bern'dir bu memleketin başkenti. Güzeldir de. Ben severim Bern'i. Peki Bern'in nesi meşhurdur? Ayısı... Evet evet, ayılar meşhurdur burada. Ben daha sokakta gezinenini görmedim tabi. Yok öyle birşey. Zaten olanları da kış uykusuna yatmıştır çoktan. Ben de vitrindeki ayıyla poz vermekle yetindim. Bir de şehrin ortasında antik bir saat var (2. fotoğraf) o da meşhur. Günün belli saatlerinde kuklalar falan dönüyor... neyse şimdi anlatamadım... Belki başka bir gün daha iyi anlatırım.
Öylesine çıktık gittik biz Bern'e. Ben kestane aldım. Bayılırım kestaneye. Bi kendi ağzıma attım, bi Sevgilinin... Soğuktan donduk. Sonra kar yağışı başladı zaten. Baktık kestaneler ısıtmıyor, girdik bir yere, sıcacık çayımızı kahvemizi içtik, ısındık ve sonra evin yolunu tuttuk=)









Bu kadar!

21 Aralık 2009

Saw VI izlenir mi?

İzlenmez... Son bir deneme idi benim için, yok anacım yok... izleyemedim, filmin yarısı kapalı gözlerle geçti. Ben kan görmeye dayanamıyorum, fenalaşıyorum onu anladım. Aslında anlayalı çok oldu da, işte, hatır gönül falan dedim, diğerlerini izledik nasıl olsa, idare ettik bir şekilde, hadi bunu da izleyeyim dedim ve pişman oldum. Filmin başında salon'u terkedecektim Sevgili mani olmasaydı. Filmin sonunda ise bende baş ağrısı ve Sevgiliye bir düzine fırça: sen beni hep iğrenç filmlere getiriyorsun, biz hiç mi şöyle güzel bir fillm izlemicez sinemada... diye bik bik bik öttüm.
Zaten Sevgiliyle güzel bir filme gidecek olsaydık, sinemada ilk izlediğimiz film The Exorcist olmazdı bir kere.
Böyle de romantik bir aileyiz =)
Saw 7 mi?
Bu yazıyı hatırlamazsam gidebilirim de...

15 Aralık 2009

...

Kara kış iyice yüzünü gösterdi.

üşüyorum üşüyorum üşüyorum, oysa ben üşümekten nefret ederim.

Bu aralar yazıyorum beğenmiyorum, okuyorum beğenmiyorum, izliyorum beğenmiyorum, pişiriyorum beğenmiyorum yaptığım hiç birşeyi beğenmiyorum.

Sabahın kör karanlığında sıcacık yatağımdan kalkmayı da beğenmiyorum.

Yolların buz tutmasını da beğenmiyorum.

Keşke kış boyunca tatil olsa,

şöyle 2 ay falan,

Belki o zaman beğenirdim her şeyi.

14 Aralık 2009

hacılarımız döndü

"Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden doğduğu günkü gibi günahsız olarak evine döner"


Dün akşam hacılarımızı karşıladık. Karşılama da uğurladığımız günkü kadar kalabalıktı. Sağ salim gittiler geldiler çok şükür. Bir heyecan, bir duygu seli sormayın gitsin...

9 Aralık 2009

tesekkür ederimmm!!


kahve, çikolata, lipstick, bileklik ve çok güzel bir eşarp
çok mutlu oldum!
çok!

gül çiçek kelebek






Yaptığım resimlere şöyle bir bakıyorum,
Kışın ortasında renk cümbüşüne dalıyorum,
Renk renk çiçek, kelebek...
Sanırım kendimi iyi hissettiğim günlerdeyim.
Aman nazar değmesin ruhuma!!!
Not: Bunlar kart oldu, henüz elimdekiler bunlar, çoğaltılıp çoğaltılıp eşe dosta yollanacak, ollley!!
:)
(ama yılbaşı kartı olarak değil, öylesine)

6 Aralık 2009

capon balığı dedikleri bu heralde




Doğum günümde Asya yemekleriyle tanıştığım akşam bu balıklarla da tanıştım. Ürktüm biraz. Baksanıza bir tanesi yiyecek gibi bakıyor bana :)
Evet sanırım buldum, bunların adı koi balığı.

5 Aralık 2009

ilk yağlı boya çalışmam




Son olmaz işşallah!!! Bir günün sonunda elde ettiğim çalışma. Çok zevkli bir o kadar da sabır gerektiren birşey. Bu henüz bitmedi. Ne zaman bitiririm bilmiyorum. Boyarken öyle keyif aldım ki anlatamam. Resmen terapi gibi geldi. Bir an her şeyi unutup tüm dünyam bu resim oldu. İlk yağlı boya resimim.
Hani yağlı boya / sulu boya workshop'una gideceğimi anlatmıştım. Oradaki bayan sadece akrilik boyalardan bahsediyordu. Yağlı boyayı sordum. Bana sen yağlı boya mı yapmak istiyorsun dedi önce. Evet dedim, nasıl birşey olduğunu öğrenmek istiyorum. Daha sonra sadece ben yağlı boyalara yöneldim. Merak ediyordum çünkü nedir nasıldır diye. Yağlı boya ile çalışmanın biraz zahmetli olduğunu anladım o günün sonunda. Ve bir çalışmanın haftalar sürebileceğini anladım. Çünkü çabuk kurumuyor, boyaların üzerinden başka boyayla geçmek istiyorsan kurumasını beklemen lazım. Yoksa boyalar birbirine karışıyor. Bu yüzden benimki bi acayip oldu. Bir günde yapmaya çalıştığmdan.
Ancak o gün tüm bunları öğrendikten sonra orta okuldaki resim öğretmenime hak verebildim (!). Niye yağlı boya yapmıyoruz diye başının etini yediğimi hatırlarım. Bana hep, kuruması çok uzun sürüyor, yer yok falan derdi, ben kızardım. Şimdi düşünüyorum da bir yığın "çocukla" bu işe gerçekten kalkışılmayacağını anladım. Çünkü fırçaların, boyaların temizliği de çok dikkat gerektiriyor. Temizliği için terebentin kullanılıyor. Ve suda yıkanmıyor yağlı boya fırçaları. Terebentin tehlikeli madde olduğu için lavabodan boşaltmak yasak, bu yüzden ayrı bir kapta biriktirilp alındığı yere geri götürülmesi lazım. Çevreye zararlı maddeler içeriyor yani bu yağlı boya işi. Bu yüzden elindeki malzemeleri şartlara uygun bir şekilde atmak gerekiyor.
Evde kendime ait ayrı bir odam olsa bazı girişimlerde bulunurdum heralde. Ama yok. Şimdilik kurslara devam ederek alabilirim hevesimi.

4 Aralık 2009

kurabiyeler cıvıllandı


Ziyarete götüreceğim kurabiyeleri abartılı şekilde cicili bicili paketledim. Nasıl olmuş? Bir kurabiye için biraz abartılı sanki. Ama ben beğendim doğrusu:)






Artık bundan sonra bunu kendimde bir gelenek haline getireceğim. Cıvıl cıvıl mini paketler, hediyeler... Ne güzel ne güzel. Paketlemeyi zaten çok severim.

3 Aralık 2009

Amanın hamaratlığım tutmuş

Efendim önce her şey böyle başladı. Bizim çilli tavuğun üç yumurtası:) sıvı yağ, yoğurt, şeker... kek kurabiye malzemeleri falan yani. Bir sarı kızın sütü eksikti :))
Yeşilkivi'den bu limonlu hindistan cevizli kek tarifi alındı. Lakin bende hazır limonlu kekun olmadığı için içine bildiğimiz un, bir adet limon rendesi ve tabiki kabartma tozu koyarak yaptım. Kokusu, görünüşü fena değil tadına yarın bakacağız kısmetse.

Sonracığıma gaza geldim dedim kurabiye yapayım, onları sonrasında janjanlı bir pakete sarayım da Cumartesi akşamki ev ziyaretine götüreyim. Janjanlı paketler de sonraki postta.
Bu tarifi Portakalağacı'ından aldım. Adı da kokos kurabiyesi. Annem babam bir de paşa denediler. Beğendiler. Babam zaten ne yapsam beğenir. Canım benim:) Ben de beğendim. İlk deneme için başarılı sayılır.



madde madde yazmazsam olmuyor




  1. bugün akşam yarın akşam için kek ya da kurabiye (galiba kek) yapma teşebbüsünde bulunacak

  2. kalan ütüleri sihirli değneyiyle ortadan kaldıracak (sihirli değnekmiş, palavraya bak)


  3. bu gidişatla haftanın en iyi çorbacısı ödülünü alacak :P (ne mütevaziyim yaw)


  4. sırtındaki kaslar stres halindeyken bir geriliyor daha da geçmiyor, galiba bu yüzden doktora dolayısıyla terapiye gitmek zorunda kalacak :( (yaşlılık işte) :P


  5. Aşkısı Pazartesi ufak bir ameliyat geçireceği ve bir kaç hafta evde kalacağı ve ben yokken eve gelen gidenin olma ihtimali yüksek olduğu için şimdiden hazırlıklara başlayacak...


  6. Cumartesi günkü arkadaş ziyaretine götürmek için kurabiye yapmayı deneyecek (hurmalı kurabiye haricinde başka kurabiye tarifi bilmiyor bu hanım)


  7. hep o mu sürpriz alacak, o da sürprizler yapmaya başlayacak


  8. yorgun düşmemek için elinden geleni ardına koymacak


  9. kendini tropikal ülkelere atma hissine kapılmamak için yandaki sidebar'ı kaldıracak :)


  10. en yakın zamanda, blogunu eski yeni her türlü fotoğrafla donatacak

bu kadar :)


2 Aralık 2009

an itibariyle hava durumu:)


Tarih: 02.12.2009

Saat: 12:07
Bilgisayarımın sidebar'ından bir kesit.
moral bozuyor bazen.

Antalya'da olmak istiyoruuuuuummmm!!
:(

1 Aralık 2009

okuyorum ama...



























... hep yarım kalıyor kitaplarım:(
Gün oluyor bir kitaba başlarım büyük bir keyifle heyecanla okurum, hatta bitince de üzülürüm. Ama son zamanlarda nedense bir türlü beni etkileyen bir kitaba rastlamadım. Kafamı da veremiyorum açıkçası. Bir kaç gündür çok yorgun düştüm, ne zamanki kitap okumaya yeltensem göz kapaklarım ağırlaştı.
Safiye Sultan'a başlayalı çok oldu, sevmedim hikayeyi, sıktı bunalttı bıraktım. Sonra dedim Elif Şafak'ın Siyah Süt adlı kitabını beğenmesem de bir şans daha vereyim Aşk'ı okuyayım. O da sarmadı, fazla ilerlemeden bıraktım. Dedim hadi eskilerden bir şey olsun, hikayesi de ilginç gibi Danielle Steel'in Hayalimdeki kadın adlı kitabını okumaya başladım, onu da sevmedim, bir kenara attım.
Son olarak uzun zamandır beklettiğim yeni kitaplarımdan Uçurtma Avcısını aldım elime onu okuyorum şu an. Şimdilik iyi gidiyor hikaye. Bunu yarım bırakacağımı düşünmüyorum.
Ben normalinde bir kitabı bitirmeden, diğerine başlamam ama bir kitabı sevmediysem de zorlayarak, sırf okumuş olmak için, bitsin diye de okumanın bir faydası yok kenara bırakır yenisine başlarım. Belki sonu güzeldir diye okumaya devam ettiğim zamanlar da oluyor ama yukarıdakilerde şimdilik öyle bir durum söz konusu olmadı.
Okuyacak çok kitabım var nasılsa. Arada hoşuma giden, beni sürükleyen birşeyler çıkar elbet.

30 Kasım 2009

kar taneleri


bugün ilk kar taneleri düşmeye başladı buralarda...
camdan dışarı bakınca pek te iç açıcı bir hava olduğu söylenemez!
her yer gri ve soğuk :(
bu gri günlere nasıl renk katılır, bunalmış ve yorgun bünyelere neler iyi gelebilir, onları düşündüm biraz:

bol bol meyve yemeli en C vitaminlisinden! :)
bol bol sıcak bitki çayları da iyi gelebilir! en mis kokulusundan ;)
sofralarda sıcacık ev yapımı çorbalar da yerini almalı tez zamanda!
ara sıra güzel bir film izlemeli - en romantik komedisinden:)
keyifli geçen tatil fotoğrafları arşivden çıkarılmalı:)
ya da arşivlenecek fotoğrafları düzenlemeli.
Ara sıra kestane yemeli...

yaptığım tahminlere göre bu soğuk günlerde vitamin eksikliği yorgunluğu daha da bir tetikliyor.

Dikkat etmeli!!

Bu arada her kar tanesinin birbirinden farklı olduğunu biliyor muydunuz?

Bayram sonrası (bayramla alakasız) notlar

Fazla değil, sadece şu son iki aydır hayat bir çok gerçeği yüzüme çarptı...

Mesela
insan denen varlığın ne denli egoist olabileceği gerçeğini çarptı hayat yüzüme!
güzel "sanılan" her anın, her anının bir çırpıda yok edilebileceğinin mümkün olduğu gerçeğini!
hatır için çiğ tavuk yemenin bile bir çift tatlı söz söylemekten daha kolay olduğu gerçeğini!
bazılarına yaptıkları hataları, iyilikleri için olsa bile söylemenin ne kadar zor olduğu gerçeğini!
geçmişe takılı kalmanın geleceğin önünü nasıl da kapattığı gerçeğini!
egosit insanlar yanlış yollarda mutluluğu ararken, hayatlarının kalan kısmını fena halde ıskaladıkları gerçeğini!
elindekilerinin kıymetini bilmeyen insanların ne kadar da çok olduğu gerçeğini!
Büyüklerine akıl vermenin imkansız olduğu gerçeğini!
yanlış insanlara değer verirken, canın saydıklarını rahatlıkla göz ardı edilebileceği gerçeğini!
tek başına mutlulukların anlamsız olduğu gerçeğini!
okumuş cahillerin yeryüzünde en tehlikeli varlıklar olduğu gerçeğini!
büyüdüğümü,
olgunlaştığımı sanmışım,
ama aslında bugüne kadar bir bok bilmediğimi, ne kadarda yanılmış olduğumu görmüş oldum
ve
şu yeryüzünde yaşadığım sürece daha neler göreceğimi merakla beklediğimi de
eklemek isterim!

Evet Hayat, bu özetlenmiş örneklere rağmen seninle barışık olmak istiyorum.
Sana gülüp geçiyorum Hayat!
Bana çok şey öğrettin!
Beterin beteri vardır, buna da şükür demeyi öğrettin!
Teşekkür ederim sana Hayat!

27 Kasım 2009

Nice SAĞLIK dolu Bayramlara

Y
Bacası tüten bir yuvanız varsa
Evinize ekmek giriyorsa
Elini öpeceğiniz büyükleriniz varsa
Bayramlaşacak eşiniz, dostunuz, akrabanız varsa
Sağlığınız sıhhatiniz yerindeyse
Uzaklarda olsanız bile kalpleriniz birse
Bunların 1 tanesi bile mevcutsa
Bayramlar güzeldir!!!
Y

25 Kasım 2009

kıyafet kombinleme & gardrop düzenleme 3

Bundan önceki yazımla ilgili olarak şunları da ekleyip kıyafet kombinleme yazılarımı sonlandırmak istiyorum. Burada vücut tipleriyle ilgili bir kaç öneri yer almakta. Dediğim gibi, kararsız kalınan anlarda bu fikirler yardımcı olabilir.

Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki yazılanları kesinlikle kendim uydurmuyorum, şu ana kadar yazdıklarım Renk ve Stil danışmanlığı yapan hocanın bizlere dağıttığı dosyadan alıntıdır. Dilim döndüğünce, elimden geldiğince çevirisini yaparak anlatmaya çalıştım, elbette hatalar olacaktır, o kadar kusur kadı kızında da vardır =))

Buyrun vücut tipleri ve kıyafet seçimi ile ilgili (göz yanıltıcı) ip uçları:

Kısa boy

  • fazla uzun saç tercih edilmemeli
  • renk uyumu olan kombinler (mesela aşırı kontrast içermeyen alt-üst. Örneğin siyah kumaş pantolon, beyaz gömlek giymek isteniliyorsa, bunu siyah kumaş pantolona uygun renkte bir yelekle tamamlayabilirsiniz. Başka bir örnek ise uzun fakat kalın olmayan bir şal ile kombinin duruşuna uzunluk katmak gibi)
  • açık ve taze renkler tercih edilmeli
  • küçük, zarif desenli kumaşlar
  • dikey çizgili kumaşlar (takım elbiselerde)
  • dar kesimli, diz boyu etekler
  • ceketlerde kısa modelleri tercih etmeli, örneğin bolero gibi
  • orta topuklu ayakkabılar (aşırı topuklular yine dikkat çekici olur)
  • paçası kıvrımsız ve eğer mümkünse çizgisiz pantolonlar (resimin büyük hali için üzerine tık)


Uzun boy

  • Uzun ve dolgun saçlar tercih edilmeli
  • kalın kumaşlar kullanılmalı
  • yatay çizgili kıyafetler (kazak olabilir)
  • kalın kemerlerle uzunluk kamufle edilebilir
  • renklerde kontrast kullanımı da uygun olacaktır (örnek: çizme, çorap, etek aynı renkte olmasa daha iyi olur)
  • paçalı pantolon (yukarıdaki resim)
  • çizgili pantolon (yukarıdaki resim)
  • daha büyük desenler tercih edilebilir
  • büyük fular ve şallar da değerlendirilebilir

Geniş omuzlar

  • V-yakalı üstler daha ideal olacaktır
  • gözün ortaya odaklanmasını sağlayan dikkat çekici bir kolye
  • bel / kalça çevresindeki orantıyı dengelemek
  • geniş ve yüksek yakalı üstler, vatkalar tercih edilmemeli (Almanca U-Boot yaka deniyormuş bu geniş yakalara, Türkçesini bilemedim, sanırım kayık yaka deniyor)




Dar omuzlar

  • isteğe göre vatka kullanılabilir
  • yukardaki kayık yakalı t-shirt'lerden giyilebilir
  • geniş kare yakalı ve bol / balon kollu üstler uygun
  • yatay çizgili üstler de optik olarak orantı sağlayabilir

Geniş kalçalar

  • dikkati üst gövdeye çekmeli (fular, kolye, şık bir make-up, ilginç, şık yakalı üst giyim gibi)
  • dökümlü kumaşlar tercih edilmeli
  • en ideal giyim tarzı renklerin yukarıdan aşağıya doğru koyulaştığı tarzdır, kalçadan itibaren koyu renkler seçilmeli
  • uzun ceketler, blazerlar tercih edilmeli
  • dikkatin kalçalara yönelmemesi için bel çantalarından, dikkat çekiçi, desenli kemerlerden ve bu kemerlerin kalçanın en geniş kısmında kullanmaktan kaçınılmalıdır
Uzun bacaklar

  • paçalı pantolonlar (yukarıdaki resimde anlatılan)
  • Marlene-Pantolonlar (yüksek bel ve düz paça. Marlene Dietrich)
  • cepli veya büyük desenli pantolonlar da giyilebilir
  • renklerde kontrast mümkün (pantolon veya etek)
  • daha uzun üst giyim tercih edilebilir

Kısa bacaklar

  • paçasız pantolonlar
  • dar pantolonlar tercih edilebilir
  • V formunda etekler tercih edilebilir (A fomu dese anlarım da, V formlular hiç dikkatimi çekmedi yani bu V kısmını pek anlamadım ben açıkçası, demek istenilen şey lale formlu etekler olabilir emin değilim)
  • ayakkabı veya çizme etek (dolayısıyle külotlü çorap) veya pantolonla tek renk ile uyum sağlanması bacakların daha uzun görünmesini sağlayabilir (kontrast dediğim şeyin tersi)
Kalın bacaklar

  • bknz.: geniş kalçalar
  • ayrıca etek uzunluğu baldırların en kalın kısmının ya daha üstüne ya da daha altına denk gelmesi tercih edilmelidir
  • tek renkli koyu renkler
  • kaçınılması gereken kıyafetler: mini etek, tayt, açık renk ve parlak külotlu çoraplar

Ayaklar

  • iki renkli ayakkabılar ayakları olduğundan daha kısa görünmesini sağlıyormuş!
Uzun kollar

  • kalın bilezik, aksesuar veya saatler kullanılabilir
  • 7/8 kollu, yarım kollu, 3/4 kollu üst giyim tercih edilebilir veya şu yeni moda yarım kollu blazer / ceket kullanımı ideal olacaktır
  • gömleklerde yine kalın bilekli olanları kullanılabilir
  • renklerde kontrast oluşturulabilir
  • çok dar kesimli kol olmamasına dikkat edilmelidir
Kısa kollar
  • tek renkli, uzun ve dar kollu üst giyimler tercih edilmeli
  • veya tamamen kolsuz üstler de tercih edilebilir
  • bileklerde ince, zarif saatler veya aksesuarlar kullanılabilir

20 Kasım 2009

kıyafet kombinleme & gardrop düzenleme 2

Hangi vücut tipine sahipsiniz? Genişlik olarak değil, uzunluk olarak. Öyle armut tipi, elma tipinden falan bahsetmeyeceğim:) Resmin büyük hali için üzerine bir adet "tık" lütfen:)

Geçen Cuma öğrendiğim diğer şey de bu oldu. Sanırım aklımda kalan tek şey. Her ne kadar işime yarayacağını bilmesem de paylaşmakta bir zarar görmüyorum:)

Hangi vücut tipine sahip olduğunuzu anlamak için elinize bir fular ya da ölçü alıp 1 kafanızdan başlayıp koltuk altına kadar olan mesafeyi ölçüyorsunuz. O uzunluktan yola çıkarak 2 koltuk altından ölçmeye devam ediyorsunuz, aynı mesafe ağ boyuna kadar geliyorsa gövdeniz "ideal" (kime göre neye göre tabi o ayrı) boyutlarda demektir, 3 + 4 gövde ve bacakları kıyaslamak için yine aynı ölçüyü bu mesafeden itibaren ölçmeye devam edince bacaklarınızın uzun ya da kısa olup olmadığını anlayabilirsiniz.

Kollarınızın vücudunuza göre kısa ya uzun olduğunu öğrenmek için bileklerinizin ağ boyuna denk gelip gelmediğine bakabilirsiniz.

Bu ne için gerekli? Bunları bilmek önemli mi? Bence hayır...

Tabi rahatsızlık duyuyorsanız mesela:

Daha sonra uzun kol nasıl kamufle edilir, bacakları daha uzun göstermenin sırrı nedir, ya da boyunuzu nasıl daha kısa / uzun gösterebilirsiniz giydiğiniz kıyafetlerle diye püf noktaları veriliyor.

AYRICA:

Oradaki çizmeye çalıştığım kırmızı bölgeler de, yeşil oklar da, kolyelerin hangi boyutta olması gerektiğini ölçmek için var. Yani yüzünüzün uzunluğunu ölçüp (kahkülleri olanlar kahkülün bittiği yerden ölçmeye başlayabilir) aynı uzunluğu çene altından devam edip, V yaka bluzlarda kolye hangi uzunlukta olması gerek ona bakabilirsiniz, uzun kolyeler için bir ölçü daha inip onun olması gereken ideal uzunluğun yerini tespit edebilirsiniz. Eğer ihtiyaç görülüyorsa bir ölçü daha sonrası kemerin yeri tespit edilebilir.

Tabi bunlar sadece kararsız kalınan durumlarda işe yarayacak ip uçları.

Eğer fırsatım olursa kalan ip uçlarını da eklerim, kendim için de öğrendiklerimin Türkçe özetini tamamlamış olurum:)


MUTLU HAFTASONLARI


19 Kasım 2009

Laçin'lendim:)

Dün akşam itibariyle sevgili Laçin'in benim için hazırlayıp yolladığı obi kemerlerime kavuştum. Çok güzeller, görünce mutluluktan takla falan atacaktım ama başka bir yere yetişmek zorunda kaldığımız için fırsat bulamadım:)
Bakalım ne zaman, hangi şekilde kullanıcam. Bu aşağıdaki fotoğraf Laçin'ne ait, beğendiğim obi kemerli kombinlerinden bir tanesi.

Bunlar da benim siparişini verdiğim kemerler, gecenin 11'inde ancak bu kadar oldu fotoğraflar. Biri siyah deri, diğeri ise taba rengi süet.

Bu kafamdaki gül de Laçin'in hediyesi. Tekrar çok teşekkür ederim!! Üzerimdeki hırkayla uyum içinde olunca hemen taktım kafama, dün akşam gideceğimiz yere böyle gittim. Görenler pek beğendi, gururla el yapımı olduğunu, benim için Türkiye'den geldiğini söyledim!!! :)

ELLERİNE EMEĞİNE SAĞLIK LAÇİN!!!!

Perdeci arıyorum

Perde arıyorum, perdeci arıyorum ama nasıl birşey istediğimi bilmiyorum. Bunları da araştırırken gördüm, hoşuma gitti, belki fikir olur diye buraya ekliyorum. Ama istediğim bunlardan değil. Şu anki perdelerim istediğim gibi değiller, alırken de aceleye gelmişti, beğenmeden almıştım ama seçme şansım da yoktu malesef.

Bir perdeden beklentilerim:

  • sade ama şık
  • modern
  • ekonomik (en önemli unsur bu, şu memlekette var mı böyle bir şey merak ediyorum)
  • evin içini karartmayacak ama akşamları da içeriyi ayna gibi göstermeyecek (işte en zorlandığım konu bu, çelişkili bir durum)
  • söküp, takması, yıkaması zahmetsiz

Acaba fonlara bu aşağıdakilerden (halının rengine uygun) pencerelerin olduğu kısımlara da şu ipli perdeler var ya hani onlardan mı diktirsem? Sabaha benim fikrim değişir ya neyse.



"En"lerin mimi...

Mimlenince kendimi birden baskı altında hissediyorum, sevmiyorum mimleri sanki diyorum ama itiraf etmeliyim ki, mimleri büyük bir keyifle cevaplıyorum:) yani gizliden gizliye seviyorum ben bu mimleri.
Sevgili GeCe'ye teşekkürler!
En son hangi ülke gündemiyle canını çok sıktın?
Ülke gündemi diyecek olursak İsviçre'deki MİNARE İNİSİYATİFİ ile ilgili olan seçimler, bu inisiyatif isviçrede yeni minare yapımına ülke geneli olarak ya hepten yasak konulacak, ya da ortam ve şartlara uygun olduğu sürece yine ülke geneli olarak izin verilecek. Merakla 29 Kasım'ı bekliyoruz. Dünya gündemi denince tabiki domuz gribi. öff artık yeter dedirtti.
En son hangi şarkıdan nefret ettin?
Zor soru, ama sanırım şu her yerde çalan kolbastı müziği mi, şarkısı mı desem...
En son hangi fast food ürününden tiksindin?
Seon'da yediğimiz döner kebap, neyse detaya girmeyelim...
En son hangi sakatatı yedin?
Tavuk
En son hangi yerli şarkıyı beğendin?
Babutsa'nın kıpır kıpır "yanayım" şarkısı evlere şenlik, çok beğendim valla.
En son hangi yabancı sözlü şarkıyı beğendin?
Hmm, korkarım Lady Gaga'nın "Paparazzi" şarkısını beğendim, kendisini her ne kadar beğenmesemde.
En son hangi yerli filmi beğendin?
Nefes: Vatan sağolsun / ve dün yine gördüm eklemeden edemeyeceğim Devrim arabaları'nı da çok beğendim.
En son hangi yabancı filmi beğendin?
En son? hangi yabancı filme gittim ki ben? Buz devri dışında? Blogumdan kopya çekerek bir farklılık olsun diyerek "Iron Man" i beğendiğimi söyleyebilirim.
En son hangi kitabı okudun?
Osman Aysu'nun "Miras" adlı kitabı, keşke daha çok beğendiğim başka bir kitabı okumuş olsaydım.
En son hangi bilgisayar oyununu oynadın?
Bilgisayar? Oyun? aman aman benden uzak dursun, sevmem ben öyle şeyleri...
En son hangi mizah dergisini okudun?
Mizah dergisi okumuyorum ki ben? Hatta son zamanlarda dergi bile okumuyorum :(
En son neyden korktun?
Aklımı yitirmekten, gerçekten! Unutkanlık üst düzeyde şu aralar!
En son kime veya neye küfrettin?
Heralde ya patronuma ya da iş yerindeki gubidik insanlara küfretmişimdir. Gerçi ben pek küfretmem ama. En fazla "geri zekâlı" demişimdir heralde. Ayrıca bu kelimenin telaffuzu için özellikle çalışıyorum. Şu yumuşak â'lar yok mu? vallahi söylemesi çok zor, günde 10 kere "bekâr" demişliğim vardır, neyse bu ayrı bir konu.
En son neyden kaçtın (opsiyonel: koşarak ta olabilir)
Sevdiğim 2 insandan kaçtım, beni üzdükleri için... :(
En sevdiğin 5 film?
Alyazmalım başta olmak üzere bilumum eski yeşilçam klasikleri... Pursuit of Happiness, North & South, Finding Neverland... ya çok fazla ya, liste uzar da uzar, bunların arasında vardır kesin bir kaç tane daha.
En sevdiğin 5 şarkı?
Gloria Estefan'ın "hoy" adlı eseri beni alır alır başka diyarlara götürür. Kevin Lyttle'in "Turn me on" aradan yıllar geçmesine rağmen severim. Tarkan'ın "Asla"sı, Rafet'in "Seni Seviyorum" Sezen'den de sevdiğim bir sürü şarkı var (Sen ağlama, Firuze, Git, Sarı odalar...) biter mi ya, nerdeyse hepsini seviyorum.
öğleden sonra düşülen not:
Bir de "I don't wanna know" vardı ama Mario Winans'ın yorumuyla! Bütün gün bunu düşündüm ya, şimdi aklıma geldi.
En sevdiğin 5 yemek?
Mantı, içli köfte, mercimek köftesi, çiğ köfte (ne çok köfte çeşiti seviyormuşum, normal köfteyi de hiç sevmem) vee patatesin her türlüsünü (ezmesi, salatası, cipsi, kızarmışı) ve sebzeler.
En sevdiğin 5 isim?
Zeynep :) Begüm, Batuhan, Sevde, Kubilay
En sevdiğin 5 oyun?
Ben oyun oynamayı pek sevmiyorum ama arada "sessiz sinema" oynuyorduk çok komik oluyordu ya, tabu buna alternatif olabilir... başka yok, hep yenildiğim için sevmiyorum oyunları:)
En büyük korkun nedir?
Tabiki sevdiğim insanların başına kötü birşey gelmesi.
En nefret ettiğin 5 klişe nedir?
Ne gibi klişe pek anlayamadım ama mesela hayatın içinden diyecek olursak: 1 - kızların cümbür cemaat tuvalate gitmelerine, 2 - bir yere giderken yine bayanların birbirlerine sorduğu "sen ne giyeceksin" sorularına, 3 - erkeklerin maç izlerken küfretmesine, çabuk gaza gelmesine, 4 - evlendikten kısa bir süre sonra çocuk yapmalı mantığına, 5 - ehliyeti yeni almış ergenlerin arabalarında (bu genelde babalarının arabası olur bir de utanmadan hava atarlar) son ses müzik dinlemelerine (ha ben yapmadım mı? ben de yaptım malesef:)) uyuz oluyorum.
Bu mim gerçekten çok uzunmuş ya, bol vakti olan, mim cevaplamayı seven, uzun zamandır blog yazmıyorum, bahanem olsun yazmak için diyen herkes cevaplasın. Ama gerçekten cevaplasın, cevaplayanları da görmek istiyorum:)
SEVGİLER

18 Kasım 2009

kıyafet kombinleme & gardrop düzenleme 1

Öncelikle şunu belirteyim. Ben ne bir stilist, ne de bir modacıyım. Herkesin kendine yakışanı giymesi gerektiğini savunanlardanım. Buraya sadece katıldığım workshop'tan öğrendiklerimi, görüşlerimi paylaşmak istedim bu kadar:)
Sırf değişiklik olsun diye, aynı zamanda merakıma da yenik düşerek kıyafet kombinleme & gardrop düzenleme ile ilgili bir workshop'a katılacağımdan bahsetmiştim. Workshop'un tanıtımında en vurucu cümle şuydu "gardrop'unuz dolu fakat hâlâ giyecek birşeyiniz mi yok?" gibicesinden birşeyler yazıyordu. Siz olsanız merak etmez miydiniz Allah aşkına?:)
Dedim aha tam bana göre, çünkü bazen sabahları otururup elbise dolabın karşısına ne giysem diye bön bön bakarım dakikalarca. Bu durumdan kurtulmak için belki işe yarar diye geçen Cuma gittim.
Yağlı boya workshop'u çok daha eğlenceli geçmişti benim için. Bu kıyafet kombinleme ile ilgili olan tam bir hayal kırıklığıydı. Bende ayrıca merak uyandıran gardrop düzenleme kısmıydı ama o konuya fazla girmedik.
Gardrop düzenleme dediği de şuymuş:
Gardrop'ta bulunması gereken ana renkler, giysilermiş. Yani modası geçmeyecek olan renkler her daim gardrop'ta bulundurulup, icabında trendlere göre ufak tefek aksesuarla kombinleri tamamlamak. Bu yüzden bu ana kıyafetler daha uzun süre kullanılabilmesi açısından, kalitesine önem verilebilirmişşş. Anladınız siz onu:)
Neymiş bu "klasik" renkler bir göz atalım:
Siyah, Antrasit, Lacivert (koyu mavi), koyu kahve
Bunlar gardrop oluşumunun en başında yer alması gereken temel renklermiş. Bunlar mesela palto, ceket, pantolon, etek, ayakkabı veya çantalar olabilirmiş. Bu eşyalar bu renklerde olduğu sürece giyim kuşam konusuna sağlam adımlarla başlamış oluyoruz.
Diyelim bu sene mor moda, illaki mor çizme ve çanta istiyorsunuz veya palto. Eğer fiyatı uçuksa tekrar düşünmeli. Mesela SİYAH olsa, HER ZAMAN, HER ŞEYLE kullanırsın, çok beğendiğin bir modelse, rahat ve pratikse, modası geçmeyeceği için kalitesine önem vermek mümkün.
Ama bunlar zaten bildiğimiz şeyler değil mi? Birşey alırken demez miyiz "ah bu her şeyle uyar, bunu alabilirim" ki bu % 99 siyah olur ya da "çok güzel ama her şeyle kullanamam ki bunu" demiyor muyuz? Evet diyoruz. Bu yüzden yeni bir şey öğrendiğimi söyleyemem.
Trend olan şeyleri daha çok aksesuarlarla tamamlamak mümkün. Şu an aklıma gelen örnekler:
Fular, Şal, Kolye, Yelek, Bileklik, Kemer, Çorap
Gidilecek ortama göre bu aksesuarların da şekilleri, desenleri, büyüklükleri değişiklik gösterebilir.
Şimdilik aktarabildiklerim bu kadar:)

13 Kasım 2009

Hayal kurmak güzel şey

Cuma günlerini seviyorum. Ardından Cumartesi ve Pazar gelir. Bu Pazar telefonlarımı, kapılarımı dış dünyaya kapatıp evim evim güzel evimde kafama göre takılmayı umuyorum... bir haftadır evimi ev gibi kullanamadım bile. Özledik birbirimizi!

Yine hayal kurasım geldi...

bu pembiş renkler ne güzel böyle, koltuğun şekli desen ayrı güzel, durduğum yerde çıldırmama sebep oldu:) böyle bir koltuğum olsun yatağa bile ihtiyaç duymam ben;)


Bu banyo da bonusu olsun:)


Google bey'e "modern dekorasyon" gibi birşeyler mırıldanınca bunları gözüme gözüme soktu sağolsun:)


12 Kasım 2009

ben ve kalabalık - hac yolcuları


Nerelerdeyim? yerde miyim? gökte miyim? Ben bile bilemiyorum. Zeynep kış uykusuna mı yattı deseler "ah nerde o günler" diyeceğim neredeyse. Acayip yoğunum yine. Hani bir şeylerle uğraşsam en azından elde ettiklerim gözle görülür ama nerdeee.

Kayınvaldemler bu Cuma hayırlısıyla hacca gidecekler. Bu yüzden her akşam yanlarındayız. Her gidişimizde müthiş bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Allah gelenden gidenden razı olsun ama kalabalığı sevmeyen bir olarak, çok sıkıcı oluyor benim için. Sevmiyorum ben bir evin içinde en az 20 kişinin olmasını. Hele iş sonrası kafa hiç götürmüyor. Ne geçilecek yer olur, ne oturulacak bir köşe. Öyle yayıla yayıla oturmaya meraklı olduğumdan değil elbet. Böyle evler dar, her yer sıkış pıkış olunca bunalıyorum.

Bir de en sinir olduğum şey bizim milletin bir şeyi abartması, mevlüt okutuldu Türkiyede hadi neyse, e isviçre'de mevlüt okutmadım diye her gelen giden ziyafet edasıyla ağırlanmaz ki. Sonuçta herkes helallik almaya geliyor, karnını doyurmaya değil. Gelen kişi de bir fincan çayla yetinmez, ben daha da kudururum o zaman. Bizde de adettendir zaten üstü kapatılmayıncaya kadar otomatiğe bağlanmış gibi çay getirilir. Yok çay daveti olsa neyse, o bambaşka birşey. Bu alt tarafı hellaleşmeye gelme. Hani ne bir ziyafet verilecek, ne de ziyaretin uzatılacak bir tarafı var. Ya da ben olayları yanlış algılıyorum. Bilemiyorum.

Çocukluğumda olsa, kalabalıklarda giderdim evin en kuytu köşesine otururdum tek başıma. Küçükken bunu çok yapardım. Henüz "çay getirip götürme gibi bir sorumluluğu olan genç kız" değilken. İşte o zamanlar ev kalabalık olunca, boş bir oda bulur gider otururdum, karanlık olması daha da hoşuma giderdi. O sessizlik kısa bir süreliğine huzur verirdi bana. Bir an bile olsa o uğultunun uzağında olmak beni rahatlatırdı. Özellikle bir bebeğin gürültüden uzak, mışıl mışıl uyuduğu odalarda oturup beklemeyi daha da çok severdim...

O değil de şu yabancı memlekette millet olarak ne kalabalağız yahu. Türkiye'de olsam bu kadar insan tanımazdım heralde. Tabiki de güzel birşey kalabalık çevreye sahip olmak, iyi gün var kötü gün var sonuçta. Benim tek sevmediğim kendi isteğimin dışındaki kalabalıklarda bulunmak. Yoksa çok severim ben bayramı, seyranı falan :)


Allah herkese hac görevini yerine getirmeyi nasip etsin!
Bu yılın hac yolcuları da selametle gider gelirler, inşallah!

Şimdiden mübarek olsun!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...