13 Kasım 2008

Hayat ve sürprizleri


Günlerdir iş konusunda binbir düşünce içerisindeyim. Şu anda bankalara ve finans sektöründe iş yapan firmalara hizmet veren, oldukça büyük bir şirkette çalışıyorum.

Asıl mesleğimi bankacılık üzerine bankada tamamlamıştım ve daha sonra yeni tecrübeler kazanmak için buraya geldim. Dediğim gibi finans sektöründe çalışıyorum hala fakat yaptığım işin öğrendiğim işle uzaktan yakından alakası yok. En önemlisi de, burada çalışarak elimdeki mesleği hiç bir şekilde geliştirme imkanımın olmaması, var ama bu şekilde çok zor.

Şu anki iş yerimin tek pozitif yanı ise zor zar öğrendiğim ingilizcemi iyi kötü kullanabilmek. Yoksa ingilzcem bilinmezlere karışıp gidecek. Bu ingilizceyi en iyi şekilde geliştirmenin bir yolu daha var bulunduğum departmanda. O da 6 ay Londra'daki şubesinde çalışma olanağı. 6 ay boyunca şirketin kiraladığı bir dairede kalma şansı ve aldığın maaşın da aynı şekilde devam etmesi. Yani evinden maaşından olmadan ingilizce pratik yapma şansı. Bunu ara ara aklımdan geçirmedim değil, fakat eşimi bırakıp gitmeyi göze alamazdım. Çünkü onun işi dolayısıyle gelme şansı yoktu.
Gerçi bir iki hafta önce bu İngiltere'ye gitme konusunu tekrar ayrıntılı bir şekilde konuşmuştuk; gidersem 2 veya 3 haftaya bir gelir giderim ya da o gelir gider diye. Hatta şef'ime bile söyleyecektim artık kararımı vermiştim. Gitmek istiyordum. Elimdeki fırsatı değerlendirmeliyim diye düşünüyordum.
Şefimle görüşmeden önce, bankada çalışan bir arkadaşımla buluşmuştuk. Çalıştığı bankadan ve bankanın sunduğu "öğrenci yetiştirme" stratejisinden bahsetti biraz. Tam da bankayı, banka işlerini özlemeye başladığım, çelişkiler yaşadığım bir an'a denk geldi. Hadi bakalım Zeyno, tekrar bir oturup düşün, dedim.
Hangisi daha önemli, ingilizce mi (orta okuldan beri hayal ettiğim yurtdışı seyehati) yoksa bir an önce elindeki mesleği ilerletmen mi? Tabi ingilizcen iyi seviyedeyse hava da kapılma şansın artıyor.
Gören de tutturmuş bir meslek ilerletmesi gidiyor diyecek biliyorum oysa hayat zor, özellikle bayanlar için. İş hayatından uzak kalmak bana göre değil, bundan bir kaç sene sonra da hala aynı işi bıkkınlıkla yapmak istemiyorum, çünkü çabuk sıkılan bir insanım, yapım böyle ne yazıkki. Bir gün Allah izin verirde anne olurum belki, işimden bir süre ayrı kalır, tekrar iş hayatına atılmak istersem sıfırdan başlamayayım diye. Tamam bunlar gerçekten uzun dönemli planlar ama bazı şeyleri şimdiden düşünmek lazım. Zaman akıp gidiyor, yaş ha bire ilerliyor. Zaten biz bayanlar bir şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmezsek ölürüz sanki. Yapımız böyle napalım dimi?
Neyse, ben bir kaç gün önce son kararımı verip şefimle en nihayetinde görüştüm. Yaptığım işi, dolayısıyle beni pek taktir eder sağolsun. Bende kendisinden oldukça memnunum. Bir dediğimi iki etmez, otoriter bir yapıya sahip değildir. Kendisine işten ayrılmak istediğimi ve bir bankada mesleğimi ilerletmek istediğimi açıkladım. Bana değişik olanaklar sunacağını hatta belki maaşımı bile yükseltme teklifi getireceğini düşünmüştüm, çünkü ben kaybetmek isteyecekleri en son işçilerden biri olduğumu düşünüyorum (bunu bir ben düşünmüyorum tabi diğer çalışan arkadaşlarım da aynı düşünyor). Peki, dedi sadece. Üzüldüğünü fakat yaşım henüz genç sayıldığından önüme taş koymak istemediklerini söyledi.
Bu arada ben henüz kendime uygun bir iş bulmuş değilim. İş aramak için özgeçmişimi bile hazırlamadim daha. Şu anda iş yerinin bana yollaması gerektiği "işimi/beni değerlendiren" bir belge bekliyorum. Ancak onunla iş aramaya koyulabilirim.

Ve bugün ne oldu. Şefim yanıma geldi ve dedi ki, eğer istersen Londra'ya gidebilirsin, henüz kimse gitmek istediğini belirtmedi. Haydaaa ben ona söylemekten vazgeçmişken, bu teklifi bana o öneriyor (biliyordum işten ayrılmamı istemediğini, diye geçirdim içimden). İyi düşün istersen, elinde hazır böyle bir fırsat varken, dedi üstüne üstlük.
Herkesin can atarak yapmak istediği şey Londra'da 6 ay çalışmaktır burada. Ocaktan Haziran sonuna kadar. Bu benim hep yapmak istediği birşeydi, yabancı bir ülkede dil öğrenmek. Fakat evli olunca işler öyle bir değişiyorki. Eşim gitmeme birşey demiyor (her ne kadar kalbi başka şeyler söylese de) aynı durum bende de mevcut tabi.
Olaya şu boyuttan bakarsak: henüz çocuk filan yokken, bütün fırsatları değerlendirebilirim. Böyle bir fırsat tekrar ne zaman çıkar karşıma kimbilir?

Her şeyi başa sararak tekrar düşünmeliyim.

Var mıdır ki böyle birşey? Karı kocanın geçici bir süre ayrı kalması gibi? Tanıdıklarınız oldu mu hiç? Peki ya siz olaya hangi boyuttan bakıyorsunuz?

8 yorum:

Adsız dedi ki...

MoonSun'u tanıyor musun bilmiyorum kendisi Miami'de oturuyor Kanada'ya eğitim için gitmişti bir süre eşi ile ayrı kaldılar bence onunla konuşmalısın ;)

Moralini bozmak gibi olmasın ama şahsen ben olsam eşimi bırakıp da bi yere gidemezdim ): Ne kadar güvenirsem güveneyim ne kadar soğuk kanlı objektif düşünürsem düşüneyim onu yalnız bırakamam. çünkü ben bir Yengeç'im :pPp :))

Şimdi eminim bekara karı boşamak kolaydır hesabı git ne olacak ki altı üstü 6 ay filan diyenler olacaktır ama bence bu iş yaş biraz.. Aslında bir yanda da bir hayalin var ama.. Off zor ya hem kariyer hem ev hanımlığı :)) Zor zor

Adsız dedi ki...

Merhaba;

Bu yazını gorunce birseyler yazmak istedim. Cunku en sonunda sormussun ya boyle bir tanıdıgı falan var mı diye. O benim işte :)

Ben akademisyenim, eşim avukat. Biz yaklaşık 1,5 yıldır ayrı sehirlerde yasıyoruz. İşimiz gereği böyle olması gerekti. İkimiz de birbirimize anlayış gösterdik. Yaşadığımız yerler birbirine otobus ile 8 saat kadar uzaklıkta. Cok ozluyoruz elbette. Ama napalım, ikimzin de vazgecemeyecegi kariyerleri ugruna böyle olması en iyisiydi bir sure. 3 ay kadar daha surecek sanırsam.

Bu akademisyenlik yapanlar için çokça rastlanan birsey. Eskisi kadar yadırgamıyorum ben. Cevrem yadırgadı en basta, simdi onlar da alıstılar. Is yerinden bir arkadasım da 9 ay boyunca Amerikada kaldı. Yeni dondu. yıllık evli kendisi. Ayrıca bir baska iş arkadasım da su an Turkiyede ama eşi 1 yıl sure Amerikada kalmak durumunda daha. Kendisi kızını alıp döndü bu yıl.

Sonucta sunu söyleyecegim ki, bu tarz seyler gunumuzde cok normal. Ki sen 6 aylık bir sure kalacaksın. Bir kez sen gelsen, bir kez de eşin gelse bile 6 aylık sure 3 parçaya bölünüyor ve gorusuyorsunuz. Ben, boyle bir fırsatı asla kacırma derim. İnsanın sevgisinden birsey eksikmiyor emin ol, hatta çok özlüyorsun ve artıyor. Beraber olunca sunu yaparız, bunu yaparız gibi hayaller kuruyorsun. Evli olmadığın dönemlerdeki gibi yani :)

Tabiiki en iyi kararı siz ikiniz vereceksiniz. Her kararın getiri ve götürüleri olacaktır. Ama sunu söyleyeyim, 6 ay sizin hayatınızda az bir sure, yalnız kariyerin için çok fazla getirisi olabilir.

Uzuuun yazdım :) En güzel kararı vermen dileğimle...

*Aslı*

^zeynep^ dedi ki...

Arkadaşlar, değerli yorumlarınız için çok teşekkür ederim! Bütün fikirleri kendi düşüncelerimle birlıkte değerlendiricem.

Çilekçiğim, hem ev hanımlığı hem kariyer gerçekten zor iş. Zoru başarmak ise insana özgüven veren birşey ve ben özgüvenimle ilgili kuşkulara kapılmaya başladım. Ben akrep burcuyum (tipik mi değil mi hala bilemiyorum) fena bağlanırım sevdiklerime ama özgürlüğü de severim.
Moonsun'u tanıyorum, sayfasına uğramıştım ama yakından takip etme fırsatım olmadı. Yani kanada'ya gittiğini bilmiyordum, söylemen iyi oldu. Sağol!

Aslı'cığım "uzun" yorumun için çok teşekkür ederim:-) Düşünüyorumda 6 ay sizinkinin yanında birşey değilmiş:-) Allah sabır versin sizlere ve mutluluğunuzu daim etsin! Londra İsviçre arası uçakla hemen hemen bir saat sürüyor, arada dünyalar kadar mesafe yok yani. Söylediklerin mantıklı geliyor. Böyle ayrılıkların SEVGİ ve SAYGI üzerine kurulan evliliklere tazelik getirdiğine bende inanıyorum.
Hafta sonu düşünüp kararımı vermek istiyorum.

Tekrar yazdığıma değer verip vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederim! Sevgiler!!!!

L@L dedi ki...

Zeynepcim anlayışlı bir eşe sahip olduğundan dolayı çok şanslısın canım. 6 ay az bir zaman değil ama sonuçta internet ve telefon aracılığıyla biraz olsun özlem gidermek mümkün.
Bence denemeye değer!

Kendin için en iyi olan kararı vereceğine inanıyorum arkadaşım.

Sevgiler!

Zamandan Sızan dedi ki...

Ne çok ertelediğin isteğin olacak bir düşünsene!!..sen daha güçlü daha donanımlı olacak ve paylaşmanın keyfini süreceksin.. Zaman insana her zaman bonkör davranmaz.. fırsatlar değerlendirilmek için var..ayrı kalacağın dönem evinden ve işinden hayli kısa değerlendirmelisin :)

Adsız dedi ki...

iyi aksamlar
bence ilk basta senin ne istedigin önemli..eger gitmezsen senden ne götürücek?hayatin boyunca keskemi diceksin? yada gitmek zorundamisin? baska türlü ilerlemek mümkün degilmi isvicre gibi bi yerde? gercekten gitmek istiyomusun?
bi insan istedigi herseyi yapar..yeterki istesin..zaman okadar cabuk geciyorki..zaten sen en güzel karari vericeksin..ve sayili gün elbet bitmeye mahküm..herseyin gönlünce olmasi dilegiyle..

Adsız dedi ki...

beenn... eee.. sey demeye gelmistim aslinda (hani cok alakasiz ama) blogun ismi cok hosuma gidiyor, kalkip bir kahve hazirlayasim geliyor, ama keyifle icmek icin :)
sevgiler

^zeynep^ dedi ki...

L@l‘ciğim eşim sağolsun çok anlayışlı gerçekten. 6 ay ne az bir zaman ne de çok uzun. Şöyle düşünürsen, 6 ay önce ne yaptım neredeydim diye, o kadar olmuş mu? Zaman ne de çabuk geçmiş diyorsun. Eş’ten ayrı geçen her gün ise insana çok uzunmuş gibi geliyor. Takımla bir hafta kampa gitmişti oradan biliyorum:-) İnternet, telefon’u icat edenden de Allah razı olsun diyorum (genel anlamda) :-) Henüz karar vermiş değilim.

Kıymet’ciğim söyelediğin her bir kelimeye harfi harfine katılıyorum. “zaman insana her zaman bonkör davranmaz” bu doğru ama insanın eşi olunca herşey öyle değişiyorki anlatamam. Herkes ne yapacaksa evlenmeden önce yapsın diyesim geliyor:-) ya da ben mi çok bağımlıyım bilemiyorum ki.

Sevgili “Anonym” benim ne istediğim belli aslında. İngilizcemi ilerletmek. Bunu en iyi şekilde o dilin konuştuğu bir ülkede pratik yaparak öğrenebilirsin. İsviçre’de ise sadece Fransızca, Almanca, İtalyanca ve Retoromanca konuşuluyor (bu avuç kadar yerde) İsviçre’deki olanakları denemesine denedim, iki defa sınava katıldım ve kaybettim. Bu da kulakta aşinalık olmadığından kaynaklandı. Orada ise o dili konuşmaya, dinlemeye mahkumsun. İster istemez birşeyler öğrenirsin.
Bak sen de “sayılı gün elbet bitmeye mahkum” diyerek çok güzel bir söz söylemişsin.

Rahşan’cığım konuyla alakalı alakasız, her türlü yoruma açığım canım. Blog ismini beğenmene sevindinm. Bu isim biraz da keyif adamı olduğumu vurguluyor aslında. Bir fincan kahve, sevdiğim mekanlar, insanlar ile keyif... İki de güzel sohbet eklendi mi buna değmeyin keyfime:-)

Bugün aslında işyerinde son kez görüşüp son kararı verecektim ama bugün işe gitmediğimden herşey yarına kaldı.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...