İşte böyle nereye gideceğimizi bilmeden bi gecelik valiz hazırladım ve dağlara tepelere kayak merkezlerine gitmesek bari diye de dua ettim içimden.
Doğum günüm var, gelen giden olur diye de dünyanın hazırlığını yapmıştım, 2 tepsicik poğaça, 3 tepsicik kurabiye gibi, evi topla Meldayla ilgilen derken baya baya yorulmuştum. Hiç dağ tepe kar çekecek halim yoktu doğrusu.
Bana bütün randevularını iptal et ve 1 saat içinde çıkalım yola dedi. Neyse çıktık yola, rotaya bakınca dedim eyvah, Avusturya'ya mı gidiyoruz? Dağlara, olamaz... Derken Almanya'ya geçiş yaptık, Allah allah dedim, Almanyada bu mevsimde turistik neresi var ki gezilecek. Komşu ülke, neredeyse ayda bir gittiğimiz yer (alışveriş, akraba ziyareti). 2 saat kadar yol aldıktan sonra şöyle çevreme bakındım ve dedim ki, nereye gidiyoruz? Neuschwanstein mi yoksa? diye de alaycı bi şekilde tahmin yürütmeye çalışıyordum, sonra da dedim ki, oraya Melda büyüyünce gidelim en iyisi, şimdi bişey anlamaz. Yani kendi doğum günümde bile çocuğumun eğlencesini düşünüyordum. :)
Tabi ben doğru tahmin yürütmeme rağmen eşim hiç renk vermedi ve bana yine de sürpriz oldu Neuschwanstein sarayına gitmek, acaba orada mı konaklayacağız diye düşünürken, hayır dedi, buradan 1 bucuk saatlik daha yolumuz var orada kalıcaz.
Neuschwanstein sarayı hakkında kısa bilgi geçecek olursam:
2. Ludwig Bayern kralı tafaından yaptırılmış (Krallık dönemi 1864 - 1886)
2. Ludwıg doğum: 1845 ölüm: 1886
1868 yılında başlayarak, yaklaşık 17 senede tamamlanmış.Aslında tam tamamlanamamış ve tam da hayal ettiği gibi olmamış, ayrıca kralın ömrü vefa etmemiş buna. ölümünden sonra sarayın kalan kısımları da 1892 yılında "hızlıca" tamamlanmış.
Kralın asıl hedefi ortaçağ görünümünde modern tekniklerle kuşatılmış bir şato yaptırmakmış.
Ayrıca bu sarayın o zamanki adı da sadece "yeni saray"mış, sonradan Neuschwanstein sarayı olmuş.
Kralın ölümü ise günümüze kadar bir sır olarak kalmış. Bir gece kendisinin "ülke yönetebilecek kapasite ve olgunlukta" olmadığına dair rapor hazırlayan psikiatristiyle birlikte tutuklanır ve ertesi sabah her ikiside "açıklanamayan bir durumda" (ne anlama geliyorsa, sayfasında böyle yazılmış) Starnerberg gölünde ölü olarak bulunurlar.
Sarayla ilgili beni etkileyen en önemli şeyler ise:
1892 yılından beri her şeyi orjinal olması (perdeler, duvarlar, yerler) yani 123 yıldır herşey korunuyor. İçeride sırf duvarların, resimlerin yapıların zarar görmemesi açısından fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Her ne kadar içim gitsede fotoğraf çekemedim. Duvarlarını dokulmaması için camla kaplamışlar, perdeler ipektenmiş, onları da etrafını birşeyle sarıp korumuşlar. Duvarlara kapılara mümkün olduğunca sürtünmeden yürüyün ve çantalarınızı lütfen önünüze doğru alın ki, bir yerten geçerken duvara kapıya sürtülmesin diye de rica ediyorlar.
Sarayın içindeki mağaraya benzeyen geçit ve kış bahçesi de çok etkiledi beni. Keşke sis olmasaydı da, manzarayı da görebilseydik. Acayip sis vardı ve bu yüzden fotoğraflarda bile sarayın büyüklüğü belli olmuyor ve net değil.
Saraya isterseniz ücret karşılığında faytonlarla da çıkabilirsiniz. Atlar öyle büyük öyle büyüktü ki, fotoğrafta belli bile olmamış, Hayatımda gördüğüm en iri atlardı sanırım. Alaman atı :) Amma velakin biz faytona binmedik, hem çok sıra vardı hem de bilet sırası beklerdek o kadar üşüdük ki, bari yürüyelim de ısınalım dedik. Yaklaşık yarım saatte çıktık, arada bir kahve molası verdik. Meldanın peşinde koşturmak gerçekten de ısınmamızı sağladı :) O aşağıya koşuyordu, biz yukarı çıkarıyorduk, o aşağıya bir yukarı derken, 2 geri 1 ileri çıktık tepeye.
Anlat anlat bitmeyecek. Sıkmaktan da korkuyorum biraz. Buradan sonra München yazısı var.