22 Kasım 2011

canım'a yaptığım hediye


Acrilik boya ile kısıtlı zaman içersinde yaptığım nostaljik kız kulesi.
Gökyüzünde ve denizde gümüş boya, kırmızılıkların üzerinde altın rengi var, fotoğrafta canlısı kadar iyi gözükmüyor.

İlk defa böyle bir çalışma çıktı elimden, ebatları yaklaşık 50 x 70, keşke daha büyük olsaydı, diye düşündüm sonradan. Biricik kız kardeşim için doğum günü hediyesi olarak dün teslim ettim heyecanla, hediye almaktan çok vermesi mutlu ediyor beni, sırf gözlerdeki o parıltıyı görebilmek için :)

Son zamanlarda yaptığım resimlerin en güzeli en anlamlısı buydu. Diğerlerini de ilerleyen günlerde paylaşmayı düşünüyorum.

Acrilik boya ile çalışması zormuş, renkleri tutturmak kolay olmuyor, hiç de okulda öğrendiğimiz gibi sarı ve maviden yeşil, mavi ve kırmızıdan mor çıkmıyor ortaya. Bu konuda biraz eğitim almam lazım, sanırım tatil sonrası ufukta bir kurs görünüyor yine. Geçen kursta yağlı boyayı denemiştim, bu sefer acrile yoğunlaşmayı düşüyorum. Böyle işte.



21 Kasım 2011

örgü atkılar

Şu anda, tam şu an ve bu soğukta yapabilmeyi en çok dilediğim şey örgü örebilmek... Tığla zincir çekmekten başka bişey bilmiyorum malesef. Keşke öğretebilecek birileri olsaydı yakınımda... Ne güzeller:












Fotoğraflar: Google, Dawanda, Etsy



18 Kasım 2011

karışık - kitap - çorba - hazırlık

Çok karışık şeyler olabiliyor bazen hayatta, insana nasıl davranması gerektiğini şaşırtan şeyler. Hangi davranışın doğru, hangisinin yanlış olduğunu ayırt edemediğin zaman dili. Sancılı. Sıkıntılı. Çaresiz. Kalp ağrılı. Bol dualı. Ama çok zor. Kimsenin yaşamasını dilemediğim zaman dilimi. 

Oyalanabileceğim yığınla şeyim var. En son okuduğum bir kitap vardı, kısa evlilik hikayelerinden oluşan, ara ara çıkarıp okuduğum. Bitti o kitap. Keşke içinde daha çok hikaye olsaydı diye düşündüm. Sonra da eşimin baş ucuna koydum kitabı. O da okusun diye. Bahsettiğim Sema Maraşlı'nın Eşimin eşi yok kitabı. Arkasında yazdığı cümle her şeyi açıklıyor: yangının hikayesini değil, yangına sebep olan kıvılcımın hikayesini yazdım, gülün hikayesini değil, gülü yeşerten suyun hikayesini yazdım diye. Minik minik hikayelerden, minik minik detaylardan, kocaman mutluluklar elde edilebilmesi için ip uçları var. Farkında olunmayan şeyler genelde.
Kitabın ilk sayfalardan itibaren tüm yapraklarının bir bir dökülmesi dışında (yayın evi hatası mı desem ne desem) içeriğini çok beğendim. 



Bu aralar bol bol çorba yapıyorum, kısıtlı zamanıma rağmen hep kendim yapmaya çalışıyorum. Zaten bir çok şeyi hazır tüketiyoruz, bari çorbalar ev yapımı olsun. Elime ne geçerse, hangi malzeme varsa evde onlarla yapıyorum bişeyler, mercimek çorbası favorim, sebzeli. Bol bol C vitamini gerektiren bu soğuk günlerde biberi eksik etmiyorum çorbalardan. Eğer bir gün evde birileri biberden nefret ederse bu tamamen benim suçum olacaktır. Büyük küçük demeden bu çorbadan içeceksin diye peşinden koşuyorum herkesin, tek derdim, kimse hastalanmasın, mideye sıcak şeyler girsin.

Kısa süreliğine tatile gidicez. Uzaklara. En son 4 sene önce gitmişiz uzağa. Bakalım bu defa bizi neler bekliyor. Heyecanlıyım biraz. Bir aksilik çıkar mı diye de tedirgin. Evden çıkmadan önce yine yapılması gerekenlerle meşgul kafam. Allah bana güç kuvvet versin :)




14 Kasım 2011

umut

her zaman umut vardır
kırıntı kadar da olsa
yitirilmemesi gereken


10 Kasım 2011

özlenen



Nur içinde yat Ata'm.



9 Kasım 2011

kış kapıda


Daha geçen hafta böyleydi tüm ağaçlar, altın sarısı, rüya gibi, benim gözümde mükemmel, şimdiyse yapraklar iyice kuruyup dökülmeye başladı. Kış daha yeni yeni "hellooo! I'm coming" demeye başladı =)

Bakalım ilk kar ne zaman düşecek? Aklıma çocukluğum geldi birden, her sabah kar yağmış mı diye uyanır uyanmaz önce cama yapışırdım kar yağmış mı diye, yağmışsa mutluluktan çıldırırdım, şimdi de bakıyorum uyanır uyanmaz camdan dışarı, ama bu sefer eyvah trafik iğrenç olacak diye üzülüyorum kar yağmışsa eğer... Yoksa hâlâ çok mutlu olurum kar görünce, üzerinde yürümek, zıplamak, yuvarlanmak isterim her zaman =)

Bir sürü fotoğraf çektim geçen günlerde ama hiç birini paylaşamadım henüz. İstemeden de olsa yoğun geçiyor günler ve bir kaç gündür uyku sorunum var, uyuyamıyorum bir türlü. Uykusuzluğun verdiği yorgunlukla daha da bitkin düşüyorum, kısır döngü içindeyim. Bakalım belki bugün erken sızarım...


7 Kasım 2011

bu köşe relax köşesi =)


Evimde minik bir huzur köşesi oluşturdum... aldığım hediyeler birbiriyle öyle uyumluydu ki, bir araya getirince çok güzel durdu, çok sevdim. Eşim dostum beni iyi tanımış, tam RELAX takılmayı seven ben için en doğru seçimleri yapmışlar. Arkada daha önce kardeşimden aldığım minik bir kaktüs var. Fil ise aslında bir mum, onu da yıllar önce beğenip almıştım. Minik çeşme ve bambuslar ortamı iyice güzelleştirdiler.

Mutlu olmak istediğim anlarda gözlerim güzellikler arar, güzel şeyler görmek ister. Bana huzur verecek şeyler ararım. Bu fotoğraftakiler de, beni mutlu eden minik şeylerin bir araya gelmesiydi, adını da Huzur köşesi koydum.

İnsanın biraz da kendi elinde sanki huzuru arayıp bulmak. Dış dünyaya kulaklarını kapayıp, kendi dünyana yolculuk yapmak, yüzünde tebessüm oluşturacak işlerle uğraşmak. Bazen sadece kendin için, bazen de sevdiğin insanlar için birşeyler hazırlamak.

Her yaşımda yeni birşey öğreniyorum sanki, bu yaşımda da öğrendim birşeyler. Hamur yoğurmayı, poğaça yapmayı mesela =P şaka bir yana, hayatın insan yanını, sevmenin saymanın değerini, önemini yeniden ve yeniden öğrendim... "offf ben nelerle uğraşıyorum yine" derken, farkında olmadan güzel şeylerle uğraştığımı öğrendim. Yıllardır çabam hayata güzel tarafından bakmak, bunu yeniden keşfetmenin kalbi nasıl ısıttığını öğrendim. Söyleyecek çok sözüm var, ama şu an o enerjiyi bulamıyorum kendimde. En nihayetinde sonrasında pişman olmayacağım şeyler yaptığıma inandığım için

Huzurluyum.

Sizinde huzurunuz, yüzünüzden gülücüklerin eksik olmadığı nice Bayramlarınız olsun.

Sağlıkla!

1 Kasım 2011

halloween ben sonbahar

O kadar dedim, tembihledim, yapmayın dedim, etmeyin dedim, sakın ola masamı süsleyip püslemeye kalkışmayın, ben sevmem öyle şeyler dedim de kime ne dedim, dinletemedim... Dün işe başladığımda çalışma masamın hali tam olarak buydu, cadılar bayramının etkisiyle de dekorasyona bolca kabak, örümcek ağı, parmak kurabiyeler hakimdi :) Bu süslemelerin nedeni ise de Pazar günü doğum günüm olmasıydı, Cumartesi ailece toplandık dağ evinde maksat bir arada olmaktı aslında doğum günü falan değil, ama yine de doğum günü havasında oldu, Pazar günümü sevdiceğimle geçirdim, Pazartesi de iş yerinde arkadaşlarla kutlamış oldum. Yani istemeden 3 gün doğum günü kutladım, bir de istesem 3 hafta kutlayacakmışım heralde...

Facebook'dan kaldırmıştım doğum günümü kimse kutlasın istemedim, kutlayacak olanlar hatırladı zaten. Tam da tahmin ettiğim kişiler hatırladı, öylesi daha çok mutlu etti beni! Çocukluk arkadaşlarım. Candır çocukluk arkadaşı, güzeldir, ne kadar mesafe girse de kopulmaz bazılarıyla, en özel olanlarıyla.

Güzel bir son bahar günüydü 30 Ekim... Sevdim ben 30 Ekim'i.

Bunlar da dün cep telefonuma kaydettiklerim:


detaylar:



İş arkadaşlarımdan aldığım doğum günü "pastam" artık her neyse... karşıma geçip sessiz sessiz "happy birthday" diye türkü çığırdılar bir de, çok matraklar ya :) Bizim bölümde gelenek haline geldi bu.

Bu da sevdiğim bir son bahar fotoğrafı olarak anılara kaydedildi...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...