28 Ekim 2011

en şirin blog - childs own studio

Bugün gazetede gördüm, kendimi toparlamam için güzel bir şeyler görmem gerekiyordu. Bunları gördüm. Nasıl güzel bir fikir, nasıl güzel bir beceri bu dedim. Wendy T. ismindeki Kanadalı bayan çocukların yaptığı resimlere göre birebir oyuncaklar üretiyor! Hiç bir detayı atlamadan hem de!



İşte değerli minik ellerin hayal gücüyle ortaya çıkan sanat eserleri. Bayıldım ben bunlara.































24 Ekim 2011

ekim

bu sene sevdirmedin kendini be ekim...
ne diyeyim ki
sözüm yok

19 Ekim 2011

18 Ekim 2011

Zumba!!!


Yaklaşık bir senedir buralara da Zumba çılgınlığı yayılmış durumda. Benim gittiğim spor salonunda geçen Mart'tan beri var. Ben ilk başlarda çok kalabalık olmasından dolayı, insanlar bi heveslerini alsınlar da sonra bırakırlar nasılsa, azaldıktan sonra denerim diyordum.

Derken benim 6 aylık üyeliğim bitti Zumba'ya falan da gidemedim. Uzuuun zamandır ağrıyan belim yüzünden mecburen fitness'e başladım yine, tam olarak geçen hafta, sırt kaslarımı güçlendirmem gerekiyormuş. Aynı zamanda Zumba'yı deneme, dolayısıyla başlama fırsatı yakalamış oldum. Yok canııım, zumbacılarda bir azalma falan yok, salon hala tıklım tıkış ama kimin umrunda?
Deneyelim bakalım neyin nesiymiş derken, henüz iki defa gitmiş olmama rağmen, hastası oldum resmen. İlk gün o kadar eğlendim ki kahkaha atmaktan doğru düzgün eşlik edemedim bile. Bir tarafta dans etme çabalarım, diğer tarafta yerim dar =P adımları tam kavrayamasam bile sürekli bir hareket, hoplama, zıplama durumları mevcut. Hızlı müzikler eşliğinde bolca salsa hareketleri, kıvrak beller, eller havada hop hop hop... ne kadar stress gerginlik ve toxin varsa bir saat içinde tümünden kurtuldum.

Arkadaşlara anlattım, ay pek eğlenceli, şöyle güzel böyle iyi, diye... kimi adımları sürekli karıştırdığından, kimisi ay ben utanırım'dan ya bırakmış ya da başlamamış. Ben de karıştırıyorum adımları önemli olan hareket etmek, hem up uzun kollarımla çok komik görünüyorum ama kimsenin kimseye bakıp aaa ne biçim oynuyo diye güldüğü yok, gerçi ben hem başkalarına hem kendime bakıp bakıp gülmekten adımları kaçırıyorum bazen ama neyse, sonuçta herkes kendi halinde ve zevk almaya bakıyor...

Yakınlarınızda varsa, fırsatını bulup bir deneyin bence... ben yarını iple çekiyorum =)

Let's go!!!!

> Danza Kuduroooo & Zumba :) yüksek sesli ve bol göbek atmacalı dinleyin pls. =)






14 Ekim 2011

isviçreli arkadaşın evinde türk kahvesi pişerse ne olur?





espresso fincanı ve başka küçük fincan bulunmadığı için shot bardaklarında servis edilir =)

Baştan anlatayım en iyisi, geçtiğimiz aylarda sevdiğim bir iş arkadaşım yeni eve taşındı ve geçen Cumartesi iş arkadaşlarını, yani bizi evine yemeğe davet etti.

Eve çağıran arkadaşımın türk kahvesini sevdiğini biliyordum ona göre  hazırlıklı gittim ama 6 kişilik küçük fincanı olmadığını bilmiyordum, bilsem kahveyle beraber fincanları da götürürdüm. Bana göre çok komik bir görüntüydü =) Ah ah yokluk, yeni fikirlere ufuk açıyor =P İmkansız diye birşey de yoktur =)

Sürekli türk kahvesinin çok sert ve acı bir kahve olduğundan bahseder durur çoğu arkadaşım. Onlara hep bunun doğru olmadığnı anlatmak zorunda kalırım. Espresso daha acı derdim ki bence öyle.

Başka bir türk, bizi evine davet eden arkadaşa daha önce kahve pişirmiş ve o gün bugündür sayıklıyor. Dedim sana geldiğim zaman hem yapar hem de öğretirim nasıl yapıldığını. Dışarda içilen türk kahveleri gerçekten güzel olmuyor, ben henüz iyisine rastlamadım. Hele ki İstanbulda, iyi bir türk kahvesi yapan bir yer görmedim. Hep acı hep acıydı. Bunu kastediyorlarsa haklıydılar ama bir de ev yapımı içsinler de o zaman göreyim dedim =)

Neyse en sonunda bu fırsatı yakalayarak ve sözümü de tutarak onlara yemek sonrası birer türk kahvesi pişirdim. Nasıl piştiğini görünce şok geçirdiler, bendeki şok ise evde espresso fincanı bile olmamasıydı :) Kahvenin üzerindeki köpükleri yavaşça alıp fincanlara dağıtmam onlar için bir ritüeldi sanki. İlgilerini çekti baya bense shot bardaklarında duran kahvelere gülüyordum. Neyse efendim sonuç olarak türk kahvemizi 5 İsviçreliye nasıl pişildiğini öğretmiş olup, sevdirdim aynı zamanda, sağda solda aman türk kahvesi çok acı, içilmez ön yargısından da vazgeçirdim =) Bravo bana.

Akşamın geri kalanında cocktail kursuna gitmiş olan dıiğer arkadaş bize adını unuttuğum birer cocktail yaptı.

Kocaman vazonun içindeki kocaman güzel ay çiçekleri ise bizim ev hediyemizdi. Vazo biraz büyük gelse de harika durdular.








Çok eğlenceli, bol kahkahalı hoş bir akşam geçirmiş olduk.

7 Ekim 2011

aşk paris sonbahar ben yağmur


Parise gitmedim, yani bu aralar, sadece bu fotoğrafı çok ama çok beğendim. Aşık oldum adeta. Bu fotoğraf ki yağmuru bile sevdirebilir insana. O derece beğendim. Zaten Elliott Erwitt'e ait. Siyah beyaz'ı sevdiren.

Yağmurla, seçtiğim yanlış ayakkabılar dışında, pek bir sorunum yok. Ne demişler: kötü hava yoktur, yanlış seçilmiş kıyafet vardır. Ne güzel olur, dışarda yağan yağmurla sıcacık evinde battaniyenle oturup çayını yudumlamak. Bir dilim huzur eşliğinde. Üç şey ısıtır içimi, çay çorba ve AŞK =) Benim Ekim ayında şair yanım çıkar ortaya. Şiir yazdırmaz illaki ama ne bileyim çok sözüm, kelimem birikir. Yoğun hislerim olur, kabarır kalbim. Düşünürüm derin derin... Atlatılan bir yılın içinde geçenlerle ilgili sanırım. Bilmiyorum.

En güzelinden bir haftasonu diliyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...